Türkiye'de Seçimsel Aksaklıklar ve Demokrasi


Emre Toros, Hacettepe Üniversitesi İletişim Bilimleri Bölümü

Tuğçe Erçetin: Merhaba, ben Tuğçe Erçetin “Seçmen Ne İster?“ podcast serisine hoş geldiniz. Serimize Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Emre Toros ile devam ediyoruz. Hocam, hoş geldiniz.

Emre Toros: Hoş buldum, teşekkür ederim.

T.E: Hocam bildiğiniz gibi, bu bölümde sizinle “Türkiye'de Seçimsel Aksaklıklar ve Demokrasi“ hakkında konuşacağız. İsterseniz ilk olarak seçimsel aksaklıkları nasıl tanımladığınız ile başlayalım. Yani seçimsel aksaklıklar ne demek?

E.T: Aslında bu İngilizceden Türkçeye çevrildiği zaman çok da düzgün çevrilmediği için tam ters anlamıyla kullanmayı tercih ettiğim bir terim. İngilizcesinde electoral integrity diye geçiyor ama integrity kelimesinin Türkçeye tam çevirisi bizim bu bağlama açıklamak için yeterli olmadığı için ben seçimsel aksaklık diye ele alıyorum konuyu. Fakat yani şöyle düşünebiliriz, aksaklığın olmadığı durum nasıl bir durum diye düşünebiliriz. Aslına bakılırsa yani seçimlerin ideal bir düzlemini anlatan hem pratik hem normatif olarak ideal bir yapıda nasıl yürümesi gerektiğini anlatan bir kavram bu. O da aslına bakarsanız başından sonuna kadar sadece seçim gününü değil seçim kanunlarını, seçim kanunlarının yapımını içeren, seçim kararının alındığından sonraki dönemdeki pratikleri içeren, seçim gününü, seçim sonrasını içeren ve en sonunda da seçim sonuçlarının kabulünü içeren ve geniş bir süreçten bahsediyoruz. Bunun da tabii bu geniş bir alanı kapsadığı için içinde incelenmesi gereken birçok başlık bulunuyor. Bu başlıklar demin de söylediğim gibi, yasama organını da ilgilendiren başlıklar olabiliyor, yürütme organını da ilgilendiren başlıklar olabiliyor. Tabii ki seçimlerin yapılmasıyla alakalı en önemli kurumlar olan seçim kurulları, bizdeki Yüksek Seçim Kurulu’na denk gelen kurumları ve benzeri bürokratik organizasyonları içeriyor. Haliyle tabii ki vatandaşları içeriyor ve birçok alt başlıkta inceleniyor aslına bakılırsa. Bunlardan mesela seçimlerin manipülasyonu bir alt başlık olarak düşünülebilir. Efendim, seçimlerde yapılan hileler veyahut da uygun olmayan davranışlar malpractice denilen yine İngilizceden Türkçeye çevirdiğimiz zaman çok fazla bu bağlama oturmayan bir alt başlığı da gündeme getirebiliriz. Seçimsel şiddet bir başka alt başlık olabilir. Bu gibi alt başlıklarda yürüyen ve aslında hem demokratik dünyada yani demokrasisi pekişmiş batı dünyasında karşılaştırmalı olarak tabii ki hem de Türkiye gibi gri alanda bulunan ülkelerde hem de aslına bakılırsa seçim yapılan her yerde analize uygun bazı başlıkların bulunduğu bir çerçeve kavram olarak düşünebiliriz. Seçimsel aksaklıkları sözü özetlemek gerekirse sorunların bulunmadığı bir alanı temsil eden ve uluslararası kurallara uyumu önceleyen bir kavram olarak düşünebiliriz rahatlıkla.

T.E: Seçimlerin ideal yapısı çerçevesinde kanun yapımları, pratikleri ve tabii bahsettiğiniz gibi seçim sonrasını içeren geniş süreçlerden ve alt başlıklardan bahsettiniz. Belki buradan devam ederek isterseniz seçimsel aksaklıkların seçmen davranışı üzerindeki etkisini de sizden dinleyelim.

E.T: Tabii. Bu konuyla alakalı yani bu bir aslına bakılırsa benim kullanmayı sevdiğim bir tipoloji var.. Normal şartlarda şu ana kadar olan seçimlerin düzgün yapılmasıyla electoral integrity literatürü çoğunlukla bu pratiklere yönelmiş durumda. Fakat, benim önerdiğim tipolojide her bağlamın farklı özellikleri olduğu karşımıza çıkıyor. Yani seçimsel aksaklıklar sebepleri ve sonuçları bakımından bağlamlar içerisinde farklılaşıyor. Dolayısıyla çok büyük ve genel düzlemde seçimlerle alakalı kurallar dizini, ilkeler dizini bulunsa bile bu ilkeler ve kurallar dizini uygulansa bile sonuçları çok daha farklı olabiliyor ve bunların da bağlamsal olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla benim kullanmayı önerdiğim tipoloji seçimsel aksaklıklarla ilgili, sebepleri ve sonuçları olarak iki ayrı düzlemde aslına bakılırsa incelenebilir. Yani nedir bunlar? Mesela yani bir seçimsel aksaklığın sebepleri iki boyutlu aynı zamanda demin söylediğim tipolojide sebep ve sonucu bireysel veyahut da kurumsal boyutlarda incelemeyi, böyle iki çarpı iki bir matriste incelemeyi ben tercih ediyorum. Yani bu şu demek aslında bakılırsa, hem bireysel seviyede sebepler hem kurumsal seviyede sebepler var ve bunların bireysel seviyede sonuçları ve kurumsal seviyede sonuçları oluyor ve bunların tamamı da demokratik işleyiş üzerinde bazı işaretler bırakıyor. Bazı nasıl söyleyelim, onu şekillendirme gücüne sahip oluyor. Ne demek bunlar? Mesela bir seçimsel aksaklıkla alakalı düşünüldüğü zaman “kişi bazlı sebepler neler olabilir” düşünüldüğünde mesela güven en önemli kalemlerden bir tanesi oluyor. İşte bilgi kaynakları, partizanlık, bireysel seviyede seçimsel aksaklıkların değerlendirilmesi, algılanması ve yorumlanmasıyla alakalı önemli değişkenler olarak karşımıza çıkıyor. Peki, kurumsal olarak sebepler neler olabilir diye düşündüğümüzde, işte demin bahsettiğimiz aslına bakılırsa manipülasyon, şiddet, işte kötü uygulamalar malpractice denilen kötü uygulamalar, kurumsal seviyede seçimsel aksaklıklara sebep olan kurumsal değişkenler olarak düşünülebilir. Yani nedir bunlar? Mesela manipülasyon dendiği zaman - bunlar tabii kurumsal seviyede incelenmesi çok kolay olan şeyler değil ama yani mesela kötü uygulamalar, malpractice dediğimiz şeyler-, Bahsettiğim tipteki Yüksek Seçim Kurumu gibi seçimi yönetmekle yükümlü olan örgütlerin oyun oynanırken kuralı değiştirmesi gibi, işte bizim ülkemizde çok daha yakın zamanda yaşadığımız, işte mühürlü oyların mühürsüz oy pusulalarının da sayılması gibi. Bunların tamamı kurumsal seçimsel aksaklıkların kurumsal sebepler arasında sayılabilir. Tabii bunların bir de hem bireysel hem de örgütsel anlamda bazı sonuçları oluyor. Nedir? Mesela eğer ki bir ortamda seçimsel aksaklıkların yoğun yaşandığı bir bağlamdan bahsediyorsak kutuplaşmanın yükseldiğini görebiliyoruz. Partizanlığın daha derinleştiğini görebiliyoruz. Eğer ki kurumsal seviyeye baktığımızda - bunlar bireysel seviyede olan sonuçlar- kurumsal seviyedeki sonuçlara bakıldığı zaman da genel olarak sisteme olan güvende düşüş ve hatta günümüzde demokratik kayma diye adlandırılan, yani geriye doğru sarma, demokratic backsliding denilen terimle açıklanmaya çalışılan duruma da sebep olduğunu görüyoruz ama benim yaptığım çalışmada bulduğum ilginç şeylerden bir tanesi, demin de söylediğim gibi her bağlamda bu beklenti tipoloji böyle olmasına rağmen her bağlamda sonuçların birbirinden farklı olabileceği doğrultusunda. Ne demek bu? Mesela normal şartlarda bireysel seviyede seçimsel aksaklıkların yaşandığı bir bağlamın, bireysel seviyede demin söylediğim gibi negatif sonuçları olmasına rağmen bizim ülkemizde demokratik olgunlaşmaya katkıda bulunduğu vakalar da oluyor. Yani örneğin, işte eğer ki biz YSK’nın yine İstanbul tekrar seçimlerini bir kötü uygulama olarak düşünürsek ki yaptığımız saha çalışmasında vatandaşların önemli bir miktarının böyle olduğunu, yani seçimin kredibilitesini düşürdüğünü, güvenilirliğin düşürdüğünü söyledi bize denekler, cevaplayıcılar ve günün sonunda bu tipteki bir uygulamanın ne kadar bir farklılığa yol açtığını da görebiliyoruz. Yani yaptığımız sahadaki deneylerde görebildiğimiz şeylerden bir tanesi bu tipteki müdahalelerin aslında istediği sonucu doğurmadığını da ortaya çıkartıyor. Dolayısıyla beklendiği gibi bir sonuç da ortaya çıkmadı, en azından bizim İstanbul seçimlerinde tekrar seçimlerinde gördüğümüz, deneyimlediğimiz ve hatta ampirik olarak kanıtladığım saha çalışması ve kanıtladığımız bu olgulardan bir tanesi buydu. Dolayısıyla ilginç bir alanda cereyan ediyor bütün bu mevzular. Ben de dediğim gibi bu tipoloji içerisinde bireysel ve kurumsal sebeplerin bireysel ve kurumsal sonuçları olduğu bir iki, iki tipolojisi içerisinde mevzuyu anlamaya çalışıyorum.

T.E: Hocam, iki tipolojiden bahsediyorsunuz, bireysel ve kurumsal seviye üzerinden ve tabii Türkiye çerçevesinde demokratik olgunlaşmaya katkı gösteren vakalardan bahsettiniz. Belki bir yandan da siz bağlamsal sonuçlardan da yola çıktığınız için Türkiye kısmını biraz daha açabiliriz. Yani Türkiye'yi düşündüğümüz zaman genel çerçevede ne gibi seçimler aksaklıklardan bahsedebiliriz. Ne gibi deneyimlerle biz aslında karşılaştık veya karşılaşıyoruz?

E.T: Yani Türkiye'de tarihsel olarak Türkiye'deki seçimleri işte çok parti dönemini 40’lı 50’li yıllardan itibaren başlatıp günümüze kadar geldiğimizde görebildiğimiz bazı yapılar var. Bu da şöyle görünüyor, yani tarihsel olarak bakıldığında, aslında Türkiye’nin seçimsel bütünlüğü yıllar içerisinde tabii ki çok partili döneme geçildikten sonrasından bahsediyorum yani 1950’li yıllarla başlatıyorum bunu. Burada görebildiğimiz şey, karnemizin aslında o kadar da kötü olmadığı ta ki 2000 yılların işte 2010’dan itibaren seçimsel aksaklıkların gündeme daha fazla geldiği yıllara kadar. Bizim tabii ki seçimsel sorunlarımız oluyor. Nedir bunlar? İşte efendim, bazı örnekler vereyim. Örneğin daha önceden yapılmış olan seçimlerde oy pusulalarıyla ilgili tartışmalar oluyor, işte efendim yanlış sayımlarla ilgili tartışmalar oluyor ama burada dikkat edilmesi gereken başka bir şey var. O da şu, bu tipteki aksaklıklar netice itibariyle seçimin sonuçlarını engelleyen aksaklıklar değil. Görebildiğim kadarıyla, benim bu yarattığım tipoloji de yine aslına bakılırsa yedi tane alt başlık var seçimsel aksaklıkların incelenebildiği veyahut da seçimsel bütünlüğün incelenebildiği. Bir yasal çerçeve var. İşte adayların aday olma süreçleriyle alakalı veya seçmenlerin seçmen olma süreçleriyle ilgili düzenlemeler var. Ondan sonra seçimlerin yürütülmesiyle ilgili seçimlerin sonuçlarının verifikasyonu ile ilgili, işte oy verme operasyonlarıyla kampanyalarla ilgili ve şiddetle alakalı bu bahsettiğim yedi başlıktaki aksaklıkları kontrol ettiğiniz zaman bazı seçimlerin bazı aksaklık tipleriyle örtüştüğünü görebiliyorsunuz. Mesela 1963 yerel seçimleri, 1965 parlamento seçimleri daha çok siyasi kampanyalar ve işte oy verme aktiviteleriyle ilgili aksaklıkların çoğunlukla yaşandığı seçimler olarak çıkıyor. Bu veriyi nereden söylüyorum? Konuyu incelediğim proje dahilinde 1950’den itibaren günümüze kadar gazete haberlerini bu bahsettiğim başlıklar içerisinde inceledik. Çıkan haberleri de uyum analizi içerisinde incelediğimiz zaman bunlar çıkıyor. Yani neden peki 1963- 1965? O zamanlarda seçim kanunları değiştiği için bu tip aksaklıkların yaşandığı görülebiliyor. Fakat, işin rengi bir parça özellikle 1990’lı yıllardaki yani yerel seçimleri de işin içerisine katabilirsek, DEHAP, HADEP ile ilgili problemleri de işin içerisine katılabilirsek, işin rengi 2000’den sonra biraz değişmeye başlıyor. Özellikle yani 2010, 2014 yerel seçimleri zaten meşhurdu kedi şeyinin olduğu, vakasının olduğu, yani elektriklerin kesildiği ve bu elektrik kesintisinin Taner Yıldız tarafından trafoya giren bir kediyle açıklandığı bu döneme geldiğimizde işin rengi biraz daha tabii ki değişiyor. Yani burada genel olarak bu başlıklara bakıldığında önemli bir kısmının tabii ki seçimlerin sonuçlarının kabul edilmesi veyahut da işte oy verme operasyonları, hatta şiddetle ilişkilendiğini görüyoruz. Türkiye'nin seçimsel şiddetle alakalı olan karnesi değerlendirildiğinde özet olarak bu şekilde bir şey söylenebilir ama 2010’dan sonra demin de söylediğim gibi, bambaşka bir hikâye başlıyor. 2010’dan sonraki durumda 2014 seçimleri yerel seçimleriyle o çok tartışmalı olan yerel seçimlerle ilgili durum şeye geldiğimizde farklı farklı sonuçları tekrar görüyoruz. Özellikle yine bir bizim bağlamımız da başka ülkelerde görülmeyen bir gelişme oluyor. Seçim sandıklarıyla ilgili sivil toplum örgütlenmelerinin arttığını görüyoruz 2010 yılından sonra yaşanan problemlerden sonra. Bunun tabii farklı farklı örgütleri var. Hepsinin isimlerini saymak belki de çok da mümkün değil ama yani hepimizin aklına gelen Oy ve Ötesi ve 2014’ten sonraki 2019 seçimlerine bakıldığı zaman seçimsel aksaklıkların sayı olarak bile azaldığını görüyoruz. Ben bunu açıkçası yani bu işin üzerine düşünen birisi olarak bu tip sivil toplum örgütlerinin etkisine de bağlıyorum. O yüzden çok önemli bir gelişmedir. Yani bir demokratik olgunlaşmaya da yol açıyor. Yani insanlar seçimsel aksaklıklarla alakalı fikirleri oluşmaya, başladıkça şüphe duymaya başladıkça Türkiye'de en azından, daha fazla örgütlenme yoluna gittiler ve bu örgütlenme seçimsel aksaklıklarla alakalı sandık başında problemlerin tespiti ve azaltılması konusunda çok önemli bir etki yaptı. Bunu düşünmek gerekiyor. Yani Türkiye'de sivil toplum çalışan kesimlerin dikkatine sunmak gerekiyor, Oy ve Ötesi veyahut da işte bu gönüllü davasını. 

Türkiye'de tekrar tabii ki bakıldığı zaman son yıllar daha da karmakarışık gibi düşünülebilir. Çünkü neredeyse her seçimde farklı bir vaka yaşanıyor. Daha önceki yıllarda biliyorsunuz bu yerel seçimlerde özellikle Büyükşehir Belediyesi’nin sınırlarının genişletilmesi konusu da vardı, işte gerrymandering dedikleri yine, yani literatürde bu şekilde İngilizce tabir edilen seçim bölgelerinin iktidar tarafından tekrar şekillendirilmesi aslında çok ortak bir uygulama. Yani batı demokrasilerinde de olan bir uygulama ama Türkiye'de bakıldığı zaman sonuçlarının da değişik olduğunu çok net bir şekilde görebiliyoruz. Türkiye bağlamında bakıldığı zaman problematik olan yanları var tabii ki. Tabii bu işin elektronik tarafıyla alakalı da çok fazla şey yazıldı çizildi. Seçmenlerin kayıtlarıyla alakalı işte otomatik olarak artık listeler çıkıyor. Evlerimizdeki yani her konutta kim var onu bilebiliyoruz. Ona göre seçmen kartlarımız çıkıyor. Bu kayıtlarla alakalı tartışmaları zaten takip edebiliyoruz. Bunun dışında tabii seçimsel şiddet önemli bir kısmı. Seçim kampanya sırasında ortaya çıkan ölümle sonuçlanan vakalar da son zamanlarda gündeme geldi. Bunlar tabii ki daha önceden de oluyordu. Yani işte Ecevit'in saldırıya uğradığı veyahut da terk etmek zorunda kaldığı seçim meydanları - mitinglerinin olduğu vakalar da var. Türkiye'deki durum bir parça böyle fakat yani gündeme gelmesi demin de söylediğim gibi 2010’lu yıllardan daha sonraya denk geliyor, bu şekilde özetleyebilirim.

T.E: Hocam siz aslında bir genel Türkiye'nin durumunu bize aktardınız ama belki bu tarihsel aktardığınız çerçevenin bazı süreklilikleri ya da farklılaşmaları olabilir. Bir de bildiğiniz gibi önümüzdeki seçimler çok kritik seçimler olarak sürekli vurgulanıyor. Dolayısıyla önümüzde ki seçimlerde ne gibi seçimsel aksaklıklar olmasını bekliyorsunuz? Sizin bu bahsettiğiniz çerçevede bir süreklilik ya da farklılaşma gerçekleşebilir mi?

E.T: Yani Türkiye'yi uluslararası diğer ülkelerle kıyasladığımızda aslına bakılırsa durumun yine ortada olduğu görülüyor. Yani bizim Türkiye olarak bu işi yönetmeyle alakalı sorunların farkında olduğumuzu söyleyerek başlamak istiyorum. Yani bu sorunların kamuoyu farkında, siyasi aktörler bu işin farkında ve yani sadece iktidar değil, sadece muhalefet değil yani bütün siyasi aktörler bu işin ne kadar ciddi bir iş olduğunu farkında. Bununla alakalı önlemlerin alınması için çalışmalar son hızla yürüyor. Yani hem muhalefet tarafından hem iktidar partisi tarafından eğer ki daha düz bir Türkçe ile söylersek ittifaklar bazında veyahut da ittifakların dışında kalan siyasi aktörler HDP gibi, sandıkların ne kadar önemli olduğu konusu artık bizim seçmenimiz nezdinde de içimize sindirilmiş bir durumda. Şimdi bundan sonraki acaba olan aksaklıklar neler olabilir diye düşündüğünüzde tabii özellikle bu mühürsüz oy pusulalarının sayılması mevzusu son dakikada çıkmış olan bir sürprizdi. Yani bu tip sürprizler olabilir mi bu noktadan sonra bilemiyorum açıkçası olursa eğer bu tabii seçimin saygınlığına ve belirleyiciliğine çok ciddi zarar verecektir. Ümit ediyorum ki böyle şeyler yaşamayız. Yani son dakika sürprizleri başlığının altında toparlayabileceğimiz durumda. Tabii YSK’nın ilginç bir pozisyonu var burada. Çünkü normalde Yüksek Seçim Kurulu ilk kurulduğu zamanda siyasi iktidardan, yürütmeden bağımsız bir kurum olarak seçimleri adil ve yani hem özgür hem de adil bir ortamda yürütmek üzere yetkilerle donatılmış olan bir kurum. Fakat, yıllar içerisinde yaşananlar onun bu özelliğinin aşındığının da göstergesi. Aşınmış olmasına rağmen hâlâ YSK şu anda Türkiye'de bir en üst seçimlerle ilgili en üst yargı organı olarak da çalışıyor. Ne demek bu? Yani kuruluş kanununa baktığınızda görebiliyorsunuz bazı konularla alakalı YSK’nın söylediği aldığı kararlar final oluyor. Onun üzerine gidemiyorsunuz. Yani herhangi bir başka bir merci yok. O yüzden de çok önemli bir hale getiriyor. Neden önemli bir hale getiriyor? Çünkü işte son zamanlardaki tartışmalar, kimin aday olup olamayacağına, hangi partinin seçime girip giremeyeceğine gibi böyle çok kritik olan konularda YSK’nın tek otorite oluyor olması, işin bir parça şüpheyle bakılıyor olmasına da yol açıyor. Ümit ediyorum, yine YSK kendi kuruluş kanunundaki ilkelere temel, hukuki ve ahlaki ilkelere uygun olarak hareket eder ve görevini bu şekilde yürütür. Burada tabii başka bir alanda demin de konuşmanın başında söylediğim gibi aslında bizler seçimsel aksaklıkları çoğunlukla seçim günü aktiviteleriyle bağdaştırıyoruz ama bunun mesela bir de bir medya boyutu var. Biz haberleri nasıl alıyoruz acaba? Seçimle ilgili haberler, vatandaşlar seçimle ilgili haberleri nasıl tüketiyorlar, bunları nasıl içselleştiriyorlar, hangileri ile alakalı dezenformasyon, misinformasyon gibi problemlerle karşı karşıyalar? Bu işin bir başka boyutu tabii. Yine yani benim yaptığım araştırmada görebildiğim kadarıyla ya partizanlık burada çok önemli bir gözlük - yine bizim memleketimizde her konuda neredeyse olduğu gibi- basına olan güvenle seçimlerin adil ve özgür bir şekilde yapılmasıyla alakalı çok önemli bir bağlantı görünüyor. Bu açıdan bakıldığı zaman her basın demeyeyim de yani medya organlarına da çok büyük bir rol düşüyor seçimin düzenli ve düzgün bir şekilde yürüyor, yürüyebiliyor olması için. Bu açılardan hepsinin böyle bir araya getirdiğinizde ben bu seçimden gayet umutluyum. Yani ya da şöyle söyleyelim, 2023 yılındaki yapılacak olan seçimler, Türkiye'deki seçimsel aksaklıklarla alakalı tüm önlemlerin alınabileceği bir ortamda yürütülecek. Alınabileceği diyorum, alınıp alınmayacağı  siyasi aktörlere bağlı olan bir şey ama yine görebildiğim kadarıyla yani o aldığımız haberlere göre, okuduğumuz haberlere göre yani her ittifakta aynı zamanda ittifakın dışında olanlar da sivil toplum örgütleri de yani eğer gönüllü iseniz Oy ve Ötesi’nde mesela şimdiden Oy ve Ötesi çalışmaya başlamış durumda. Başka kurumlar da var tabii ki siyasi partiler de bu iş ile alakalı mekanizmalarını kurmuş durumdalar. Dolayısıyla burada bir fırsat olduğu için bu fırsatların da kullanıldığını, yüksek miktarda kullanıldığını görebildiğim için bu seçimde ben ümitliyim. Yani bu konuları tartışmayacağız gibime geliyor. Çünkü hani herkes teyakkuz halinde ve herkes hakkını arayacak gibi geliyor. Bu da benim seçimlerle ilgili bir parça içimi rahatlatıyor. Ha son dakika sürprizleri olur mu? Onu yaşayıp görmeden bilemeyiz. Şu anda bir adaylıkla alakalı tabii ki bir tartışma var. Demin bahsettiğim YSK bu konuda tek yetkili. Ümit ediyorum ki alınan kararlar ve bundan sonraki gidilen yol, seçimlerin adil ve özgür bir ortamda gerçekleşmesini ve kredibilitesini zarar veren şeyler satıha girmeden bu seçimi gerçekleştiririz. Bir de tabii şundan bahsetmekte fayda var. Bu konuyla alakalı seçimde hile, seçimde manipülasyonla alakalı tabii çok ciddi sosyal medyada da günlük yani konvansiyonel medyada da tartışmalar yürüyor. Bu tartışmaların önemli bir miktarının içinde doğru bilgi üretmediğini de burada maalesef söylemek zorundayım. O yüzden de mesela çok basit bir örnek vermek istiyorum. Eğer yani bu iş bu yani sandıkta hile var, hile yok konusu bizim memleketimizdeki düzende çok rahatlıkla takip edilebilecek bir seviyede şu an için. Bu ne demek? Şu demek; şimdi seçmenler sandıklarına gittikleri zaman bir kere her vatandaşın sandıkların sayılmasıyla alakalı süreci gözlemleme hakkı var. Yani sıradan bir vatandaş ister parti yetkilisi olun ister sandıkta görevli olun ister efendim ondan sonra müşahit olun hiç fark etmez; ister olmayın. Bir seçmen olarak sandıkların açıldığında sandıkların sayılması ve kaydedilmesi süreçlerine şahit olma hakkınız var. Bu hak kullanıldığı zaman şöyle bir şey oluyor. Bir sandıkta çıkan oylar sandık başkanı tarafından kurul tarafından mühürlenip kayıt altına alındığı zaman ve bunun YSK’nın sitesinde aynı şekilde birebir olarak aynı şekilde yayınlandığı andan itibaren dijital ortamda yapılabilecek herhangi bir şey kalmıyor. Yani herhangi bir manipülasyon hile ihtimali kalmıyor. Bir sandıktan A partisine on; B partisine beş; C partisine üç oy çıktığı sandık kurulları tarafından,  müşahitler tarafından belgelendiğinde ve YSK’nın sitesine düştüğünde zaten bu iş orada bitiyor. Ondan sonra bunların sayılması işi var çok da mutat bir iş bu. Bundan sonra bir hile kalmıyor ya da hileye yönlendirmeye manipülasyona bir fırsat kalmıyor. O zaman yapılabilecek tek şey var. Elimizdeki tek aksaklıklarla alakalı vatandaş olarak yapabileceğimiz tek şey var. Oy verdiğimiz sandıkta neler olup bittiğine şahit olmak ki bunlarla alakalı kanunlar çok açık. Efendim, yönetmelik ve yönergeler çok açık. Herhangi bir aksaklık olduğunda bununla alakalı demin de söylediğim gibi bütün siyasi aktörler önlemlerini almış durumda ve bunların düzgün, düzenli, adil bir şekilde kayıt altına alındığına emin olmamız gerekiyor. Yapılabilecek tek şey bu. O yüzden de ben bu seçimler için açıkçası seçimsel aksaklıklar, seçim günü aksaklığından bahsediyorum tabii ki herhangi bir problem yaşayacağımızı düşünmüyorum. Yani problem yaşama ihtimalimiz daha az.

T.E: Emre Hocam, oldukça aydınlatıcı bir sohbet oldu. Değerli vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

E.T: Bana bu fırsatı verdiğiniz için ben de çok teşekkür ediyorum. Ümit ediyorum ki, 2023 seçimleri bu kriterler içerisinde adil özgür bir ortamda gerçekleşir ve vatandaşlar da oylarının verdikleri oylarla beraber hangi tip bir iktidarı istediklerini de düzgün bir şekilde veyahut da kanunlar dahilinde belirtip sonuçlarını da alırlar.

T.E: Çok güzel söylediniz hocam.  “Seçmen Ne İster?“ serimizin bu bölümünü sonlandırıyoruz. Yeni bölümlerimizle tartışmalara devam edeceğiz. Herkese iyi günler dilerim.


Meraklısına Önerilen Okumalar:

Toros, E. & Birch, S. (2021). How citizens attribute blame for electoral violence: regional differences and party identification in Turkey. Journal of Southeast European and Black Sea, 21(2).

Toros, E. & Birch, S. (2019). Who are the targets of familial electoral coercion? Evidence from Turkey. Democratization, 26(8), 1342-1361.

Toros, E. & Birch, S. (2019). Framing electoral impropriety: The strategic use of allegations of wrong-doing in election campaigns. Birtish Journal of Middle Eastern Studies, 47(5), 794-810.

Toros, E., Cilasun, M.S., Toros, A. (2018). Social and economic indicators of household income in Turkey: Does ethnicity matter?. Social Indicators Research, 140, 191-208.

Türkkan, S. (2023). Seçim güvenliği için sandıkları korumak. İstanbul: İletişim Yayınları.