Sosyalizasyon ve Seçmen Davranışı



Pınar Uyan Semerci, İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü


Tuğçe Erçetin: Merhaba, ben Tuğçe Erçetin “Seçmen ne ister?” podcast serisine hoş geldiniz. Serimize İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Pınar Uyan Semerci ile devam ediyoruz. Hocam hoş geldiniz.

Pınar Uyan Semerci: Hoş bulduk.

T.E: Hocam, bildiğiniz gibi bugün sizinle “Sosyalizasyon ve Seçmen Davranışını“ konuşacağız. Öncelikle isterseniz sosyalizasyon nedir? Sorusuyla başlayalım. Yani sosyalizasyon denildiğinde bizlerin ne anlaması gerekiyor?

P.S: Bahsettiğimiz siyasal sosyalizasyon; Almond ve arkadaşlarının özellikle Karşılaştırmalı Siyaset başlığı altında siyasal kültürü ele alırken neye bakabiliriz diye sorduklarında kullandıkları bir kavram. Bir kişinin büyüme süreçlerinde direkt olarak ya da bazen dolaylı olarak öğrendiği, içinde yaşadığı toplumsallığı içselleştirdiği ona göre birtakım davranış kalıplarını geliştirdiği, bütün kurumları, aktörleri aslında araçları anladığımız bir üst başlık, siyasal sosyalizasyon. Bunun içinde aile, okul, eğitim, akranlar, meslek grupları, dini gruplar, cemaatler, dernekler, siyasal partiler ve belki de şu anda diğerlerinden çok daha önemli bir hâle gelen medya da dahil. Nesilden nesille aslında nasıl aktarıldığını biraz anlatan siyasal davranış kalıplarının nasıl bir sosyalizasyon süreçleriyle şekillendiğini anlatan bir kavramsal çerçeve.

T.E: Hocam aslında siz büyüme süreçlerinden de bahsettiniz. Aslında bu büyüme süreçlerinde öğrenilen ya da içselleştiren değerler ya da tekrardan davranış kalıpları gibi bunun dinamik bir süreç olduğundan da bahsedebiliriz. Dolayısıyla belli zamanlarda daha çok etkili olmaya başlıyor. Bu anlamda ben yaklaşan seçim süreci ile ilgili de bir soru sormak istiyorum, yani bu sosyalizasyonun onun mesela bahsettiğiniz farklı süreçlerde oy verme davranışı üzerindeki etkisi nedir?

P.S: Şöyle özetleyebiliriz, aslında genel olarak seçmenler nasıl kararını verir, seçmenin bir oy vermeye iten faktörler nelerdir diye düşündüğümüzde onların kim olduğu, toplumda nasıl bir yere sahip olduğu, ne tür kimlikleri olduğu, nasıl kimlik edindiği çok belirleyici oluyor. Belki şöyle özetleyebiliriz, yine ilgili yazında Michigan Okulu adı verilen bir yaklaşım var, seçmenlerin parti tercihlerinin, örneğin ekonomik oy verme davranışı ile değil de, kendilerinin kimlikleri, nereye ait hissettikleri üzerinden tarif eden bir yaklaşım. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri için her durumda kendisini işte Demokrat Parti’nin bir üyesi olarak tarif etmek, o partinin kendisinin bir kimlik haline gelmesi gibi.  

İşte bu noktada da kimliklerin nasıl oluştuğuna baktığımızda biz siyasal sosyalizasyonun çok hayati olduğunu görüyoruz. Yani siyasal sosyalizasyon bizim sahip olduğumuz değerleri, nerede durduğumuzu, ideolojilere karşı tutumumuzu, hangi ideoloji benimsediğimizi, nasıl bir süreçten öğrendiğimizi, toplumsal cinsiyet rollerine karşı tutumumuzu ya da nasıl içselleştirdiğimizi ya da, demin söylediğim gibi, örneğin dernekler ya da siyasal partilerin içinde aktifsek süreçlerin nasıl işlediği bize hem siyaset hakkında hem de hayat hakkında kendi tepkilerimizi şekillendiren, belirlendiren süreçleri öğretiyor. 

Tabii burada özellikle belki aileyle başlamak gerekiyor çünkü hepimiz, çoğu zaman, bir ailenin içine doğuyoruz, ailelerin içinde nasıl davranmamız gerektiğini öğreniyoruz. Ailenin kendi içinde, ailenin nasıl yönetildiği bile bizler için bir uygulama örneği oluyor. Onun içinde otoriteye karşı ne yapılabilir? Nasıl davranılır? Ya da katılımcı bir aile yapımız varsa bizim fikirlerimiz dinleniyor mu, dinlenmiyor mu? Bütün bunlar aslında bizim kararları nasıl aldığımıza, kararları nasıl verdiğimize, görüşme yapıp yapamadığımıza, sesimizin duyulup duyulmadığına bütün bu davranışlar, bizim sosyalleşmemizi bizim nasıl bireyler olduğumuzu, ne tür kimliklere sahip olduğumuzu şekillendiriyor.

Aileden sonra tabii aynı şekilde okul en temel olarak sosyalleşmemizi belirleyen noktalar. Daha önce yaptığımız bir çalışmada; ötekileştirme, ötekileştirmeme üzerine gençlerle yaptığımız çalışmada, derinlemesine mülakatlarda biz bunu çok dinlemiştik. Sadece ailenin öğretmeye çalıştığı yani direkt olarak aktarmaya çalıştığı inançlar, düşünceler, değerler değil, aslında bazen aile tam tersi bir rol de oynayabiliyor. Yani ailenin direkt olarak belli değerleri öğretmeye çalışması, belli bir bakış açısını, belli bir siyasal düşünceye aktarmaya çalışması bazen tepki de doğurup ona karşı bir duruşa yol açmakta. Aslında yine ailenin, sosyalizasyona olan, bu sefer negatif etkisi, diye ifade etmiştik. Kurumsal olarak aile ve okul bizim ilk sosyalizasyon süreçlerimizi siyasal olarak nasıl sosyalleştiğimizi gösteren kurumlar, yapılar. 

Sonrasında aktörler dediğimizde akranlarımız çok hayati bir rol oynuyor, arkadaş çevremiz, onun içinde öğrendiğimiz değerler, onun içinde sosyalleşme biçimlerimiz. Daha sonrasında da işte eğitim hayatımızın süreci sonrası girdiğimiz işler ve meslekler. Sivil toplum alanında diyebileceğimiz dernekler ya da daha siyasal bir alanda kurgulayacağımız siyasal partilerle karşılaşmamız onun içinde aktif olarak yer almamızda bizim duruşumuzu direkt olarak ya da dolaylı gözlem yolunda öğrendiklerimizi de belirliyor. Yine Türkiye için çok önemli bir yapı; dini kurumlar, cemaatler, bunların içinde aktifsek bunlarla beraber büyüyorsak sosyalizasyonumuzu, siyasal tercihlerimizi şekillendiriyor. 

Medyayı belki zaten ayrı bir podcast olarak da muhtemelen konuşursunuz. Medyanın şu an etkisi bizim belki bütün bu anlattığımız daha klasik olarak koyduğumuz farklı kurumsal yapılardan daha da önemli. Çünkü bir geleneksel medya var, bir de aynı zamanda sosyalleşmemizin işte bu sosyal medya aracılığıyla olduğu, sürekli olarak haber akışını takip ettiğimiz ve kendi fanuslarımızı oluşturduğumuz, bilgilere eriştiğimiz ve belki de kendi doğruluğumuzu, kendi sesimizin yankısını duyduğumuz bir sosyalleşme süreci içindeyiz. Çok erken, çok genç bir noktada olabilir bu. O yüzden bu belki de en çok kafa yormamız gereken alanlardan biri, araçlardan birisi siyasal sosyalizasyonda çünkü bunu daha yeni öğreniyoruz, yeni düşünüyoruz.

T.E: Hocam siz aslında bu bütün süreçteki aktör ve kurumların etkisinden bahsettiğiniz aile, dernek, partiler ve özellikle son zamanlarda medyanın önemine de değindiniz. Tabii biz Türkiye'de seçimlere giden süreçte farklı deneyimlerin veya kritik dönemlerin derken aslında değişimlerin de yaşandığı bir süreçti, COVID-19 oldu, farklı değişimler var ülke içerisinde. Belki biraz daha medya kısmını veya bu böyle kritik dönemlerde ya da değişimlerin olduğu dönemlerde daha etkili olan aktörler ya da kurumlar arasında ne söylemek istersiniz? Belki biraz daha medya gibi de açmak istersiniz. Çünkü; şöyle biz gerçekten sizin söylediğiniz şey çok önemli. Ailede mesela başlayan bir süreç ama bu kimi zaman ters de tepebilir. Bütün bu değişimler yaşandığında, kritik dönemler yaşandığında, seçim dönemlerine de giderken böyle daha öne çıkan dediğiniz bir süreç varsa biraz açmanız mümkün mü?

P.S: Şöyle belki özetleyebiliriz, aile tabii hakikaten hâlâ çok belirleyici çünkü Türkiye'nin genel siyasal kültürü içinde baktığımızda pekiştirici rollerde ya da engelleyici rollerde de ya da bazen saklamak, nötr olmak hani kendilerinin özellikle belli birtakım değerleri aktarmamaya gayret etmesi gibi çok farklı şekillerde ailenin içine baktığımızda gördüğümüz detaylar var. Okul yapısı da biraz şöyle diyebiliriz aslında, her bir kurumsal yapı içinde biz makbul olanı ve makbul olmayanı bir şekilde öğrenerek büyüyoruz. Sonrasında katılımcı bir toplum ya da farklılıkların yansıtılabildiği bir toplumu yaratmak ya da siyasal katılımın mekanizmalarını genişletmek istediğimizde bu tür siyasal sosyalizasyon süreçlerinden gelmiş olmanın zorlaştırıcı etkilerini görüyoruz. 

Şimdi sosyal medya o açıdan daha farklı bir alan açabiliyor. Yani daha az temsil edilenlerin sesinin duyulmasına, yaygınlaşmasına, bir özgürlük alanı olarak düşünülebiliyor ama aynı zamanda yine pandemi döneminde de çok konuştuğumuz, beraber de araştırmasını yaptığımız “infodemi” dediğimiz yani yanlış haber, yalan haber, bilgi düzensizlikleri diye belki bir üst başlıkta koyabileceğimiz, bizim algılarımızı oluşturan, dünyayı görmemizi şekillendiren bu bilgilerin kendisiyle ilgili bir problem de olabiliyor. Yani biz bir haberin doğruluğundan artık o kadar emin değiliz. Önümüze hızla düşen binlerce haber arasından hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğunu ayırt etmek zorundayız ama bu bir ciddi bir okuryazarlık gerektiriyor, farkındalık gerektiriyor, belli birtakım araçları kullanabilme yetisini gerektiriyor.  Bu neden önemli? Çünkü bu bizim sosyalleşmemizin, aslında şu anki özellikle yeni neslin, onların siyasal sosyalizasyonunun bir parçası. Artık böyle bir gerçeklik var, bir sosyal medyanın içinde, sürekli bir haber akışının içinde olmak ama aynı zamanda bu haberlerin doğru olup olmadığını durarak, düşünerek, hareket edebilmek ve tabii ki kendi dünya görüşümüzü, dünyayı algılama biçimimizi bu gelen haberler üzerinden nasıl şekillendirdiğimizin farkında olmak. Şimdi kriz dönemleri bunun daha da arttığı dönemler. O yüzden ister bir siyasal kriz olsun ister pandemi gibi hepimizi korkutan bir salgının içinde olalım, bu dönemler insanların daha da içine kapandığı ve bu tür ayrımların bu tür sağduyulu tepkiler vermenin zorlaştığı dönemler. Her birimizin aslında üstüne düşen önemli görev biraz bu sistemlerin nasıl işlediğine dair farkındalığı arttırabilmek. O yüzden belki şu açıdan çok önemli. Evet, biz karar alırken, örneğin bir seçimde oy kullanırken, parti tercihlerini oluştururken belli bir veriye, enformasyona dayanarak bunu yapıyoruz. Kimliklerimiz burada çok hayati bir rol oynuyor. Dünyaya nasıl baktığımız, değerlerimiz ki bunlar siyasal sosyalizasyonlar sonucu oluşuyor ama bu değerlere karar verdiğimizde bir dünya algımız var; bir Türkiye algımız var. Bu noktada işte ikisi belki birbiriyle konuşmak zorunda yani sahip olduğumuz değerlerin içine mutlaka bu belli açılardan bize gelen- ulaşan haberleri sorgulamayı da eklemek zorundayız. Kimliklerimiz, farklı şapkalarımız var ama önümüze gelen haberler ve bu sahip olduğumuz değerler birlikte bir değerlendirme süreciyle aslında kararlarımızı alıyoruz. Kriz durumları her birimizi daha hızla karar almaya, bazen daha tepkisel, daha duygusal kararlar almaya itebiliyor. Bunun farkında olmak gerekiyor.

T.E: Pınar hocam, değerli vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Oldukça aydınlatıcı ve keyifli bir sohbet oldu. Tekrardan çok teşekkür ederim.

P.S: Ben de teşekkür ederim, kolaylıklar dilerim.

T.E: “Seçmen ne ister?” serimizin bu bölümünü sonlandırıyoruz. Yeni bölümlerimizde yeni tartışmalarımıza devam edeceğiz. Herkese iyi günler dileriz.


Meraklısına Önerilen Okumalar:


Almond, G. A., Powell, G. B., & Mundt, R. J. (1996). Comparative politics: A theoretical framework. Harpercollins College Division.


Erdoğan, E., Uyan Semerci, P., E. Yolcu, B. &  Çaytaş, Ş. (2022). İnfodemi ve Bilgi Düzensizlikleri: Kavramlar, Nedenler ve Çözümler. İstanbul: Istanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.


Uyan Semerci, P., Erdoğan, E. & Sandal Önal, E. (2017). “Biz”liğin Aynasından Yansıyanlar: Türkiye Gençliğinde Kimlikler ve Ötekileştirme  İstanbul: Istanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.