Avrupa Birliği ve Oy Verme Davranışı


Senem Aydın-Düzgit, Sabancı Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü


Tuğçe Erçetin: Merhaba, ben Tuğçe Erçetin. “Seçmen Ne İster?“ podcast serisine hoş geldiniz. Bugün serimize Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Senem Aydın-Düzgit ile devam ediyoruz. Sevgili Senem Hocam, hoş geldiniz.

Senem Aydın Düzgit: Merhaba, hoşbulduk.

T.E: Hocam, bildiğiniz gibi sizinle bugün “Avrupa Birliği ve Oy Verme Davranışı“ konusunu konuşacağız. İsterseniz ilk sorumla başlayım ben. Avrupa Birliği’nin üye ya da aday ülkelerde oy verme davranışı üzerinde bir etkisi var mı?

S.D: Çok teşekkür ederim Tuğçe bu sorunuz için, evet var. Ancak tabii ki AB’nin üye ülkelerdeki oy verme davranışındaki etkisi aday ülkelerin birçoğundaki oy verme davranışındaki etkisinden daha farklı şekilde tezahür edebiliyor. Malum AB’ye üye bir ülke iseniz direkt AB politikalarının bir parçası oluyorsunuz ve bu politikaların da farklı şekilde etkilediği kesimler var. Dolayısıyla, AB ülkelerinde özellikle son 10-15 yıl içerisinde Avrupa Birliği iç politikada çokça tartışılan bir kurum, bir olgu haline geldi. Avrupa Birliği'nin politikalarının etkisi, ülkelere olumlu ya da olumsuz etkide bulunup bulunmadığı, ekonomik gelişmelerde olan sorumluluğu, göç meselesindeki tutumu gibi birçok politika alanı bizim literatürde politicization dediğimiz süreçle beraber siyasileşerek Avrupa Birliği üye ülkelerinin iç siyasetlerinde, mesela seçim kampanyalarında çok yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandı ve dolayısıyla tabii bunun seçimlere etkisi de oldu. Ancak şunu belirtmek gerekir, bu daha önce bu derecede tezahür etmiyordu. Yani dediğim gibi, bu daha çok son 10-15 yılın bir gelişmesi. Özellikle Avrupa entegrasyonunun erken yıllarında hatta belki de 2000’lere, 2010’lara kadar ABD’deki gelişmelerin AB politikalarının iç siyaset tartışmalarında çok yoğun bir şekilde yer almadığını, dolayısıyla, seçmen davranışlarında da çok büyük bir etkisi olmadığını görüyoruz. Ama özellikle 2008’den beri Avrupa Birliği krizden krize doğru geçtikçe -başta avro krizi olmak üzere- iç siyasetteki bir kurum olarak ve yani iç siyasetin de bir parçası olan bir kurum olarak tartışılması, kampanyalarda yer alması, siyasi aktörlerin AB’ye referansla bazı davranışları olumlaması ya da olumsuzlaştırması kampanyalarda çokça ön plana çıktı ve en nihayetinde de seçmen davranışlarında etkili olduğunu gördük. Mesela aşırı sağ politikalarında, aşırı sağ manifestolarında AB’nin çok önemli bir yer oynadığı görüldü. Özellikle AB karşıtlığı pozisyonunun güç kazandığı bir döneme girdik. Tabii, buna cevap olarak da   merkez partilerin de yine AB odağından siyaset geliştirdiklerini gördük. Dolayısıyla, evet, seçmen davranışına etkisi var çünkü Avrupa Birliği artık politize edilmiş olan, yani iç siyasette önem atfedilen ve kampanya süreçlerinde bolca bahsedilen bir aktör haline gelmiş durumda. Bunun bir nedeni de şu; AB entegrasyonunun ilerlemiş olduğu çokça alan var. Yani mesela COVID yaşandı ve COVID krizinin sonucunda evet, AB’nin belki ortak bir sağlık politikası yok ama recovery plan dediğimiz tekrar Avrupa'yı ayağa kaldırma planı ve programı AB düzeyinde gerçekleştirildi. Dolayısıyla, siz COVID sonrası ekonomik önlemlerden bahsettiğiniz zaman bunu Avrupa Birliği'nden bağımsız olarak tartışamayacak bir durumdasınız. Yine benzer şekilde mesela Rusya-Ukrayna Savaşı’na baktığımızda, belki bir dış politika alanı ancak biliyoruz ki Avrupa Birliği için bu aynı zamanda bir  iç siyaset gelişmesi çünkü enerji politikasını etkiliyor, ekonomi ve göç politikalarını etkiliyor. Dolayısıyla, bu da başlı başına Avrupa'nın siyaset yaptığı bir konu haline geldi ve bu da tabii iç siyasette tartışılıyor.

T.E: Hocam, siz üye ülkeler ile aday ülkeleri arasında oy verme davranışı açısından ve özellikle de farklı konular ve anlatılar temelinde bir farklılıktan bahsettiniz. O yüzden şunu da sormak istiyorum, peki Türkiye'de nasıl bir etkisi var, nasıl bir etki olmasını bekliyorsunuz? Yani bir genel çerçevede düşünecek olursak…

S.D: Şimdi, aday ülkelerde daha farklı bir etkisi var dedim çünkü aday ülkeler şimdi AB üyesi değiller ancak AB üyesi olma isteğine sahipler, en azından kağıt üzerinde baktığınızda öyleler ve bu sürecin içerisindeler. Şimdi bu onları başka bir yerde konumlandırıyor. Nasıl başka bir yerde konumlandırıyor? Orada aktörler AB’ye üye olmak için yapılması gerekenler üzerinden bir pozisyon alıyorlar.  Burada bütün aday ülkeleri de tek bir sepete koyup değerlendirmek de doğru değil çünkü aday ülkeler de aslında iç siyasetleri açısından aynı zamanda halklarının Avrupa'ya, AB’ye bakışları açısından da çok ciddi farklılıklar barındırıyor.  Keza mesela Batı Balkan ülkelerinde,- bunlar  şu an itibariyle daha ciddi bir üyelik perspektifi taşıyan ülkeler, çünkü Türkiye'nin adaylık süreci malum donmuş durumda --, şimdi buraya baktığınızda buradaki ayrışmalar,   Avrupa seçim kampanyalarında nasıl yer alıyor? Buna bakmanız gerekiyor. Mesela Sırbistan’daki Avrupa şüpheci milliyetçiler Avrupa'nın   Kosova konusundaki duruşunu değiştirmesini, yumuşamasını bekliyor. O ülkedeki milliyetçi çevreler buna çok ciddi bir reaksiyon gösteriyorlar. Yani iç dinamikler burada çok önemli. Avrupa'nın bu kampanyalarda ve seçmen davranışında nasıl etkide bulunduğunu anlamak için bu ülkelerdeki fay hatlarına da bakmanız gerekiyor. Türkiye'ye baktığımızda da işte Ersin Kalaycıoğlu olsun, Emre Erdoğan olsun ve diğer hocaların çalışmalarında genel olarak görülen bir husus var ki, dış politika konuları çok da fazla seçmen davranışını etkilemeyebiliyor. Nerede etkileyebiliyor; iç siyasetle ilişkisi kuvvetli bir şekilde tezahür ederse etkileyebiliyor. Şimdi Türkiye'nin özellikle 2016’dan beri   AB ile olan kurumsal ilişkileri neredeyse donmuş halde olduğundan, iç siyasi tartışmalarda belki de mülteci anlaşması dışında AB’nin çok da yer almadığını görüyoruz. Dolayısıyla hem dış politika konularının oy verme davranışında ekonomi, güvenlik, adalet gibi, çok da fazla ön planda yer almıyor olması üstüne üstlük AB ile ilişkilerin de zaten şu an itibariyle derin dondurucuda duruyor olması bana pek de seçmen davranışına etki etmeyeceğini düşündürtüyor. Bu şekilde görüyorum ama geçmişe baktığımızda, yani Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin daha iyi olduğu dönemlere baktığımızda, o dönemde özellikle 2000’lerin ilk yarısında Avrupa Birliği hedefi iç siyasette Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından daha fazla seçmene açılma, daha liberal bir görüntü sergileme açısından çok önemli bir araçtı, bir politika aracıydı. Bu bağlamda ve o dönemde partinin seçmen tabanını genişletmekte ve daha sistemsel yani merkez partisi olarak kendisini konumlandırmakta önemli bir etkide bulunduğunu düşünüyorum ve dolayısıyla da o dönemde belki de daha dolaylı olarak da olsa seçmen davranışına etkide bulunmuş olduğu düşüncesindeyim.

T.E: Hocam, peki şimdi Türkiye'nin gündemi de çok yoğun bir yandan ve farklı konular çerçevelenmeye de başlandı siyasetçiler tarafında. Belki göç ya da ekonomi bunlardan birileri diyebiliriz. Peki, bu önümüzdeki seçimlerde biraz daha gündemi yoğun olarak tarif edeceğimiz bu dönemde sizce Avrupa Birliği Türkiye'deki seçim sürecini etkileyebilir mi? Eğer etkilerse nasıl etkileyebilir?

S.D: Ben çok fazla etkili olabileceği kanısında değilim. Çünkü bir kere çok az bir zaman kaldı ve bu kadar az zamanda Avrupa Birliği’ndeki aktörlerin Türkiye’deki gidişatı da kestiremedikleri için çok güçlü ifadelerde bulunmaktan kaçınacaklarını düşünüyorum. Yani bu süreci etkilemek istemeyecekleri bir konumdalar diye düşünüyorum.   Genel olarak baktığınızda AB’de Türkiye'de iktidar değişimini savunan aktörlerin yoğunlukta olduğunu düşünebilirsiniz ama öte yandan da Türkiye ile özellikle göç anlaşması üzerinden belli bir ilişkinin oturtulduğunu düşünen aktörler de var ve değer temelli bir ilişkiden ziyadeçıkar temelli bir ilişkinin Avrupa için de faydası olabileceğini düşünen birçok aktör var.  Dolayısıyla Avrupa'da çok monolitik bir yapı olmadığı için bu tarz çok farklı seslerin de olması bence bu süreçte çok da fazla angaje olmayacaklarını bana düşündürtüyor. Türkiye'deki iktidar değişiminin Avrupa'yla ile olan ilişkilere olumlu yansıyacağını düşünen aktörler de şu nedenle çok da fazla ses çıkartmayabilirler; eğer çok fazla muhalefetin arkasında durduklarını güçlü bir şekilde ortaya koyarlarsa o zaman da Türkiye'de ki batı karşıtı kampı ya da batı karşıtı algıları güçlendirebilecekleri, konsolide edebilecekleri, yani hükümetin arkasında konsolide edilebileği bir araç sunmaktan imtina edebilirler, ondan endişe edebilirler. Türkiye'de iktidar değişikliği olursa Avrupa ile olan bazı politikaların, mesela burada da ilk akla gelen mülteci anlaşması var, tehlikeye girebileceğinden dolayı endişeye kapılan bazı aktörler de olabilir. Onlar da o nedenle çok fazla seslerini çıkartmak istemeyebilirler. Dolayısıyla, Avrupa’nın ben bu dönemde ve zaten bu kadar kısa bir sürede seçim sürecine çok da yoğun bir şekilde müdahil olacağını zannetmiyorum. Daha çok seçimlerin demokratik kurallara uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi, seçimlerde sandık güvenliğinin sağlanması gibi daha prosedürel ama tabii ki çok önemli olan, seçimlerin daha adil bir şekilde gerçekleşmesine yönelik bazı girişimleri ya da ifadeleri bulunabilir ama bundan daha öte bir etkide bulunacak edecek bir aktörlüğe soyunacaklarını ben açıkçası bu zamanda zannetmiyorum.

T.E: Sevgili Senem Hocam, keyifli sohbetiniz ve değerli vaktiniz için çok teşekkür ederiz.

S.D: Ben teşekkür ederim, sağ olun.

T.E: “Seçmen Ne İster?“ serimizin bu bölümünü sonlandırıyoruz. Tartışmalarımız devam edecek, herkese iyi günler dilerim.


Meraklısına Önerilen Okumalar:


Düzgit-Aydın, S. (2018). Foreign policy and identity change: Analysing perceptions of Europe among the Turkish public. Politics, 38(1), 19-34.

Düzgit-Aydın, S. & Şenyuva, Ö. (2021). Turkey: a vicious cycle of Euroscepticism?. In Kaeding, M., Pollak, J., Schmidt, p. (EDS.)Euroscepticism and the future of Europe, 159-162. Palgrave Macmillan.

Grande, E. & Hutter, S. (2016). Beyond authority transfer: Explaining the politicisation of Europe. West European Politics, 39(1), 23-43.


Haapala, T. & Oleart, A. (eds.) (2022). Tracing the Politicisation of the EU. Palgrave Macmillan.


Vries, C.E. (2007). Sleeping giant: Fact or fairytale? How European integration affects national elections. European Union Politics, 8(3), 363-385.