Kulturkampf 





Mert Moral, Sabancı Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü


Tuğçe Erçetin: Merhaba, ben Tuğçe Erçetin "Seçmen Ne İster?" podcast serimize hoş geldiniz. Serimize Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Mert Moral ile devam ediyoruz. Sevgili Hocam, hoş geldiniz.

Mert Moral: Hoş bulduk, Tuğçe Hocam.

T.E: Mert Hocam, isterseniz öncelikle kulturkampf belki de kültür çatışması olarak çevireceğimiz kavramı açıklamanızla başlayalım. Sizden bu konuyu nasıl tanımladığınıza dair bir açıklama rica ediyoruz.

M.M: Kulturkampf kavramını anlatırken en çok Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu'nun çalışmalarına referans vereceğim. Zira, bildiğim kadarıyla, bu alanda en çok çalışan Türk siyaset bilimci kendisi. Ersin Kalaycıoğlu, Türkiye siyasetinin dindarlık ve etnisite olarak adlandırdığı iki sosyokültürel bölünme üzerinden şekillendiğini söyledikten sonra, sosyal sınıf ve kır-kent temelli farklılıklar gibi çeşitli etkenlerin seçmen davranışına bu sosyal bölünmeler kadar -en azından dindarlık ve etnisite kadar- etki etmediğini söylüyor ve seçmen davranışını etkileyen en önemli etkenin de kulturkampf teziyle öne sürdüğü iki iyi dünya görüşü yahut tasavvuru arasındaki farklılık olduğunu söylüyor. Bunları çok uzun zamanda şekillenen iki aidiyet olarak, kimlik olarak tasvir etmek mümkün. 

Şimdi burada kulturkampf'ı Türkçeye nasıl çevirebiliriz konusunda bir karışıklık var. Zira, bir çalışma daha var bildiğim, Kaya ve Sunar'ın yaptığı bir çalışma. Onlar Almanca dilindeki kulturkampf'ın doğrudan çevirisinin kültür savaşı olduğunu söylüyorlar. Kalaycıoğlu ise Nur Yalman'ın 1973 tarihli bir çalışmasına referansla, bunu kültürel çatışma olarak Türkçeleştiriyor. Amerikan siyasetinde Fiorina ve diğerlerinin, yanlış bilmiyorsam 2011 en son basımı o kitabın, "culture war" dedikleri kültür savaşı, bizde henüz en azından Kalaycıoğlu'nun çevirisiyle bir kültür çatışması hâlinde. Ümit ederim, bu ayrışma Amerika'daki partizan ve değerler temelli kutuplaşmanın ulaştığı boyutlara hiçbir zaman ulaşmaz bizim ülkemizde ve bir çatışma olarak kalır. Ben de müsaadenizle kültür çatışması diyeceğim. 

Şimdi, "kültür çatışması nedir" dediğinizde, kamusal alanda dini sembollerin kullanılmasından kişisel haklar ve özgürlüklerin anlaşılmasına ve uygulanmasına, yargı bağımsızlığı konusunda kişilerin tutumlarından başkanlık sistemine, hatta kadının toplumdaki yeri gibi çeşitli konular ve siyasa alanları üzerinden bu ayrışmalar derinleşiyor ve hem seçmenlerin bu konulardaki tutumları birbirlerinden çok farklı, hem de seçmenlerin zaman içerisinde neredeyse kemikleşerek oy verdikleri ve seçmen kitlesini oluşturdukları siyasi partilerin bu alanlardaki siyasa önerileri ve hatta hükümet politikaları, bu ikilik (düalite) üzerinden şekilleniyor. 

Kalaycıoğlu ve Çarkoğlu'nun 2021 tarihli bir çalışmaları var. Orada kulturkampf'ın gündelik hayattaki tezahürlerine dair çok ilginç örnekler veriyorlar: kişilerin yiyecek tercihlerinden dini vecibelerini ne ölçüde yerine getirdiklerine, hatta evlerinin dekorasyonuna kadar oldukça geniş bir yelpazede kulturkampf'ın gözlemlendiğini söylüyorlar. Fakat, "kültür çatışması nedir" dediğimizde aslında bu bir kuramsal çerçeve. Şerif Mardin'in çok uzun yıllardır Türkiye siyaseti yazınını (literatürünü) şekillendiren bir -artık paradigma diyebileceğimiz- kuramsal çerçevesi vardır. Bu merkez-çevre ayrışmasının zaman içerisinde ortadan kalkması sonucunda bugün "kültür çatışması" kuramsal çerçevesi, seçmen davranışını, siyasi parti politikalarını, hatta biraz evvel söylediğim gibi gündelik hayatlarımızı şekillendiren ana olgudur diyor Kalaycıoğlu. Ama kulturkampf güçlü merkez elitleri ile güçsüz taşra arasında değil, kent yoksulu, eski köylü ve çiftçilerle, yani kasabadan büyük kentlerin çeperlerine göçenlerle, kent kültüründe doğup büyüyen, profesyonel meslek sahibi, iyi eğitilmiş kentliler ve onların siyasal temsilcileri ve sözcüleri arasındadır diyor Kalaycıoğlu 2022 tarihli bir başka çalışmasında. 

Biraz evvel Nur Yalman'ın çalışmasına referans vermiştim. Orada kulturkampf kavramının ortaya çıkması, Alman Birliği öncesinde Prusya'da pozitivizm ve akılcılık ile gelenekselcilik ve dinin çatışmasına dayandırılır. Dolayısıyla, kültür çatışması dendiğinde seçmenlerin bu çatışmanın hangi tarafında yer aldıkları yine biraz evvel söylediğim gibi erken politik sosyalizasyonları ve daha sonra bunun da etkileyeceği aile yapıları, modern yaşama ne ölçüde ayak uydurabildikleri, hemşerilik bağlarının ve dini birtakım değerlerinin hayatlarında ne ölçüde etkili olduğuna kadar birçok davranışlarını, değerlerini ve tutumlarını şekillendiriyor.

T.E: Hocam, aslında kavramın tanımlanmasını tartışırken, sosyal bölünmeler kadar etkili olduğunu ve bir yandan da siyasal veya toplumsal gündelik yaşamdaki etkilerinin altını çizdiniz. Bu bağlamda, kültür çatışmasının Türkiye siyasetinde nasıl etkili olduğunu da dinleyebiliriz sizden. Yani belki anlatılar ya da deneyimler çerçevesinde düşündüğümüz zaman Türkiye siyasetinde nasıl etkisi olmuştur?

M.M: Az evvel altını çizdiğim seçmenlerin tercihleri ve partilerin buna cevaben ortaya koydukları siyasa önerileri yahut hükümet politikaları dışında da tabii bir takım başka tezahürleri var bu işin. Biraz evvel söylediğim gibi nerede ne yendiği dışında, Kalaycıoğlu'na göre Türkiye'de henüz bir segregasyondan bahsedilememekle beraber; kültür çatışması, kişilerin hangi filmleri izlediklerini, hangi konserlere gittiklerini, hangi restoranlarda yemek yediklerini, tatilde otele mi köylerine mi gittiklerine kadar birçok şeyi etkiliyor. 

Burada bir şeyden daha bahsetmekte belki fayda olabilir. Türkiye siyasetini nasıl şekillendiriyor sorusuna cevaben kulturkampf'ın ortaya çıkışı değil belki ama bugün geldiği nokta itibariyle önemli bir husus bu. Eskiden merkez ve çevre olarak ayırdığımız yerleşim yerlerin veya bölgelerin diyebiliriz, bugün -benim öne sürdüğüm bir argüman bu bildiğim kadarıyla- bu çevrenin bir şekilde reforme olduğunu, değiştiğini, hatta evrildiğini söylemek mümkün. O çevreyi ve yeni çevreyi -daha hibrit bir çevreyi- temsil eden partilerin bugün hâlâ eski merkezi yahut Kalaycıoğlu'nun işaret ettiği kent kültürünü temsil eden partilerden ayrıştığını görebiliyoruz. Yani, bugün hükümetteki Adalet ve Kalkınma Partisi Kalaycıoğlu'na göre kent yoksulu, eski köylü ve çiftçilerin ana temsilcisi. Öte yandan daha yakın tarihli bir çalışmalarında Çarkoğlu ve Kalaycıoğlu bizim memleketteki mevcut birtakım kırılımlarla -bunlara sosyal kırımlar, "cleavage"lar deniyor-  kulturkampf'ın zaman içerisinde tek bir potada eridiğini ve kulturkampf'ın yalnızca AK Parti ve CHP seçmenleri arasındaki bir farklılık olarak anlaşılmaması gerektiğini; aynı zamanda, diğer -biraz evvel söylediğim dini temelli, muhafazakar- kampın, etnik olarak bu kent soylu kişilerden farklı olan HDP seçmenlerini de mesela içerdiğini söylüyorlar. Ben de işin doğrusu buna katılıyorum. Dolayısıyla, "bu iki kampı temsil eden siyasi partiler hangileridir" diye sorduğunuzda belki CHP ve bir ölçüde İyi Parti'yi bu kamplaşmanın bir tarafını, neredeyse hemen hemen tüm diğer partileri koyduğumuz bir potanın da diğer kutbu temsil ettiğini söylemek sanıyorum abartı olmayacaktır.

T.E: Peki Hocam, seçmen davranışı çerçevesinde düşünecek olursak, kulturkampf oy verme davranışını etkiler mi? Etkilerse nasıl etkiler? Belki bir genel çerçevede değerlendirebilirsiniz.

M.M: Vallahi burada işin doğrusu kulturkampf'ı nasıl ölçtüğümüz çok önemli hale geliyor. Ben yakın zamanda yayınlanan bir derleme kitap için bu konuda bir makale kaleme almıştım. O arada epey bir literatür taradım, fakat Türkiye'de biraz evvel söylediğim gibi en çok Ersin Hoca bu konularla ilgilenmiş ve ampirik olarak çalışmış. O kulturkampf'ı ölçerken daha evvel -ki çok yakın tarihte henüz devam eden bir başka çalışmasını da dinleme fırsatım oldu, orada da aynı şekilde ölçüyordu- para karşılığı herhangi bir işte çalışmayanların oluşturduğu bir sosyal sınıftan bahsediyor. Kimi yerde "lümpen proletarya" olarak adlandırıyor bu kişileri, kimi yerde yalnızca "lümpen" olarak, kimi yerde "sosyal sınıf" olarak. Bulabildiğim kadarıyla bu konudaki en eski tarihli ampirik çalışması 1999 ama 2021 tarihli çalışmasında para karşılığı herhangi bir işte çalışmayan insanların 2007'den beri istatistiksel olarak anlamlı biçimde Adalet ve Kalkınma Partisi'ne oy verme olasılıklarının daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bu tabii birey seviyesinde yapılmış bir çalışma ve Çarkoğlu ve Kalaycıoğlu'nun 2002'den beri sürdürdükleri Türkiye Seçim Çalışması verilerine dayanarak ulaşılmış bir sonuç. 

Ben kendi çalışmamda bu analizi mahalle seviyesine çekmenin daha uygun olabileceğini düşündüm. Sebebi şu: malumunuz anket örneklemleri çekilirken her bir mahalle, her bir ilçe, yahut her bir ili temsil etme saikiyle yapılmıyor bu iş. Türkiye Seçim Çalışmalarında da Türkiye'yi temsil eden örneklemler çekiliyor. Fakat, mesela merkez-çevre dediğimizde çevrenin, eğer Kalaycıoğlu'nun öne sürdüğü argüman veya kuramsal çerçeve doğruysa, yavaş yavaş -özellikle Demokrat Parti zamanında ulaşım imkanlarının artmasıyla, daha sonra 70'lerde hızlanarak ve asıl 80'lerde ve 90'larda- en büyük şehirlerimizin, yani İstanbul, Ankara ve İzmir'in çeperlerine doğru, köyden kente veya kasabadan kente bir göç olması sebebiyle ilk sonuçlarını belki 90'larda Melih Gökçek ve Recep Tayyip Erdoğan'ın -daha sonra da Gürtuna'ydı zannediyorum- seçilmesinde; Ankara ve İstanbul'un Büyükşehir Belediye Başkanlıklarının bu kenar veya çevre ve yeni çevre dediğimiz seçmen depoları tarafından belirlenmesi, bana bunun zaman içerisinde incelenmesi gereken bir olgu olduğunu ve zaman içerisinde burada bir yapısal farklılık olabileceğini gösterdi. Dolayısıyla, o mahallelerdeki değişimi nasıl inceleyebiliriz diye kendi çalışmamda biraz kafa yorduğumda aklıma şöyle bir şey geldi: bu mahalleler çok az değişiyorlar zaman içerisinde. Tabii ki bir takım yeni mahalleler kuruluyor, bazı mahalleler zamanla ilçe statüsüne ulaşıyor veya diğerlerinden ayrılıyor. Böyle baktığımda ilginç bir şeyle karşılaştım, o da şu: Çarkoğlu ve Kalaycıoğlu'nun biraz evvel bahsettiğim çalışmalarında bu sosyal sınıf olarak tanımlanan ikinci kampın daha yüksek oranda AKP'ye oy verdikleri görünmekle beraber, bu çeperdeki mahallelerin bağlı bulundukları ilçelerin sosyoekonomik gelişmişlik skorlarına baktığımızda, hem İstanbul'da hem Ankara'da hem de İzmir'de Kalaycıoğlu'nun öne sürdüğü argüman ışığında sosyo-ekonomik gelişmişlik arttıkça Adalet ve Kalkınma Partisi'nin oy oranının düştüğünü görüyoruz.

Fakat, burada nüfusa kayıtlı olduğu il bu illerden farklı olan vatandaşların seçmenler içindeki oranına baktığınızda -bunun için, eğer bu değişim göç ile ortaya çıktıysa, birinci ve ikinci neslin kütüklerini taşımış olduğunu düşünerek Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerini dikkate aldım- şöyle ilginç bir şey ortaya çıkıyor: Yalnızca İstanbul'da göçmen oranı daha yüksek olan mahallelerde Adalet ve Kalkınma Partisi'nin oyu daha yüksek. Fakat Ankara ve İzmir'de bu oran arttıkça, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin oy oranı düşüyor. Bu da işin doğrusu beni önce Kalaycıoğlu'nun daha sonra yine Çarkoğlu ve Kalaycıoğlu'nun öne sürdüğü başka bir argümanı test etmeye itti. HDP'nin oy oranıyla bu nüfus yapısı arasındaki ilişki pozitif olarak ilintili mi diye inceledim. Öyle çıktı. Hem İstanbul'da, hem Ankara'da, hem de İzmir'de nüfusa kayıtlı olduğu il farklı olan vatandaşların seçmen nüfusu içerisindeki oranı arttıkça HDP'nin oy oranı da artıyor. Yani beklentinin aksine, yalnız AKP'nin değil hem AKP'nin hem de HDP'nin ve beklentinin aksine hem İstanbul, hem Ankara, hem de İzmir'de AKP'nin değil, fakat bu üç ilde de yalnız HDP'nin oy oranı artıyor. 

Buradan ne anlayabiliriz? Bu, biraz evvel söylediğim Türk-Kürt ayrışması gibi daha uzun bir tarihi geçmişi olan bir başka ayrışmanın kulturkampf ile zaman içerisinde aynı potada eriyip, her ikisinin de birbirlerinden beslendiklerini ve kulturkampf'ın basit bir laik veya seküler- muhafazakâr veya İslamcı-İslamcı olmayan ayrımı değil, aynı zamanda bir Türk-Kürt ayrımını da, bir hayat tarzı ayrımını da kapsayan oldukça geniş bir kuramsal çerçeve olduğunun altını çizmeye itti beni.

T.E: Yaptığınız çalışma ilginç argümanlar öne sürüyor. Belki biraz değişiklikler ya da farklılıklar ya da süreklilikler bekliyor musunuz anlamında da bu soruyu değerlendirebilirsiniz. Önümüzdeki seçimlerde kulturkampf'ın etkili olmasını bekliyor musunuz?

M.M: Bekliyorum, çünkü dediğim gibi hem kendi hem Ersin Hoca'nın geçmiş çalışmaları -bizim memlekette biraz çeşitli kavramlar iç içe geçmekle beraber; popülizm, kutuplaşma, kulturkampf aslında farklı kavramlar ve farklı şekilde ölçülmeleri gerektiğini düşünüyorum- kutuplaşmanın bu kadar yüksek olduğu ve bunun sosyolojik bir takım temellere, tarihi birtakım olaylara -Kalaycıoğlu bunları çok iyi açıklıyor, biraz evvel Demokrat Parti'yi örnek verdim, daha sonra merkez sağ iktidarlarının olduğu, koalisyonlarla yönetilen dönemde bunların politik patronaj kaygısıyla imar afları dağıtması, gecekondu mahallelerinin yavaş yavaş bugün bildiğimiz çeper ilçeler hâline gelmesi, vesaire çok önemli değişimler- ve buralardaki oy verme davranışına baktığımızda birçok ilçede bunun çok statik olduğunu görüyorsunuz. Yalnız yeni kurulan ilçelerden bahsetmiyorum. Aynı şekilde birçok çok eski ilçede de çok statik bizim memlekette oy verme davranışı. Statikten kastım şu: uçuculuk ("volatility") dediğimiz kavram çok düşük seviyelerde. Örneğin, bahsettiğim çalışmamda Beşiktaş ve Başakşehir'i mukayese etmiştim. Başakşehir, yeni kurulan ilçeler arasında sosyoekonomik olarak en gelişmişlerinden bir tanesi, belki en gelişmişi. Beşiktaş da Türkiye'nin en gelişmiş ilçelerinden bir tanesi, fakat aynı zamanda en eskilerinden de bir tanesi. Şimdi, Beşiktaş'ın mahallelerine baktığınızda bunların Kasım 2015 ve 2018 seçimlerinde hem çok homojen bir şekilde HDP oyunun MHP oyuna ve CHP oyunun AKP oyuna nazaran daha yüksek olduğu yerler olduğunu görüyorsunuz. Hem de bunların birlikte hareket ettiklerini, bir seçimden diğerine homojen bir şekilde hareket ettiklerini görüyorsunuz. Halbuki Başakşehir'i incelediğinizde, buradaki değişim nasıl diye baktığınızda farklı bir tablo ortaya çıkıyor: Başakşehir'in içinde bir Beşiktaş var: Bahçeşehir birinci kısım ve ikinci kısım. Bir de muhafazakarlığın ve Kürt milliyetçiliğinin çok yüksek olduğu, Doğu ve Güneydoğu illerini andıran bir grup var: Şahintepe, Altınşehir, Ziya Gökalp mahalleleri... Bir de Türk milliyetçiliğinin çok yoğun olduğu Orta Anadolu'yu andıran birtakım mahalleler var: Şamlar, Kayabaşı, Başak, vesaire. 

Dolayısıyla bu yeni kurulan ilçelerde -benim makaledeki argümanın da oydu- epey bir heterojenlik var ve bu heterojenlik sebebiyle uçuculuk daha yüksek gibi görünmekle birlikte bu ilçeleri oluşturan mahalle grupları ayrı ayrı incelendiğinde uçuculuğun çok düşük olduğunu görüyorsunuz. Buradan kutuplaşmaya bağlayarak şöyle bir şey söylemek istiyorum. Seçmen kutuplaşmasının benim uzun yıllardır öne sürdüğüm üç tane önemli tezahürü var: Birincisi, seçmenlerin diğer gruba yani kendilerini temsil etmediklerine inandıkları partiye veya bunların temsilcilerine ve destekçilerine olan tahammülleri azalıyor hatta bu nefret boyutuna ulaşıyor. Bunu duygusal kutuplaşma olarak adlandırmıştık. Bunun dışında seçmenlerin siyasa tercihleriyle ideolojik tercihleri neredeyse aynı hale geliyor. Buna ideolojik kutuplaşma denilebilir ama doğrusu bence partizan kutuplaşma olmalı çünkü ideoloji, partizan aidiyet ve siyasa tercihlerinin aynı şey haline geldiğini görüyorsunuz. Üçüncüsü, seçmenlerin giderek daha ekstrem hâle geldiklerini biliyoruz, gerek ideoloji gerek siyasalar konusunda. Buna ideolojik ya da siyasa temelli kutuplaşma denebilir. 

Benim Kalaycıoğlu'nun kültür çatışması tezinden hareketle kendi çalışmamda altını çizdiğim, bunların bir de coğrafi kutuplaşmaya evirildiğiydi. Coğrafi kutuplaşmadan kastım şu: Ben 2019 yılına kadar Maslak'ta oturuyordum... Hep aynı örneği veririm, öğrencilerim dinleyecekse bu podcast'i, sıkılacaklardır. Maslak'tan kafanızı çevirdiğinizde Ayazağa mahallesini görüyorsunuz. Arada incecik bir sokak var, benim oturduğum siteyle Ayazağa mahallesini ayıran. Kasım 2015 seçim sonuçlarına bakarsanız Ayazağa'da %70'e yakın bir Adalet ve Kalkınma Partisi oy oranı vardı. Tam tersine benim oy kullandığım yere baktığınızda, orada da %80'e yakın bir CHP oy oranı vardı. Yani incecik bir sokakla ayrılan, birbirlerini pencereden baktıklarında dahi görebilen iki farklı toplumsal gruptan bahsediyoruz ve ben işin doğrusu bizim memleketteki kültür çatışmasının zamanla -özellikle son 20 yılda- kemikleştiğini ve biraz evvel bahsettiğim Başakşehir örneğinde ilçe seviyesinde heterojen olduğunu görmekle beraber, mahalle gruplarına, hatta mahalle seviyesine indiğimizde daha net gördüğümüz üzere kişilerin kendilerine benzer insanlarla aynı yerde oturduklarını ve belki de oturmayı tercih ettiklerini; bunun da seçmen davranışını giderek kemikleştirdiğini, tahmin edilebilirliğini artırdığını ve bu uzun soluklu aidiyetlerin seçmen davranışına etkilerinin zaman içerisinde arttığı görüşündeyim. Bahsettiğim makalede -daha fazla spoiler vermeyelim makaleye dair, henüz yayınlanmadı- de bunun zaman içerisinde seçmen davranışını daha fazla etkilediği ve daha tahmin edilebilir kıldığını ampirik olarak da gösteriyorum.

T.E: Mert Hocam, aydınlatıcı sohbetiniz ve değerli vaktiniz için çok teşekkür ederiz.

M.M: Estağfurullah, ben çok teşekkür ederim nazik davetiniz için. Umarım faydalı olmuştur.

T.E: Ağzınıza sağlık. "Seçmen Ne İster?" serimizin bu bölümünü sonlandırıyoruz. Tartışmalarımıza yeni konuklarımızla devam edeceğiz. Herkese iyi günler dilerim.

Meraklısına Önerilen Okumalar: 

Çarkoğlu, A. & Kalaycıoğlu, E. (2021). Fragile but resilient? Turkish electoral dynamics, 2002-2015. University of Michigan Press.

Fiorina, M. P., Abrams, S. J. ve Pope, J. C. (2011). Culture war? The myth of a polarized America. Pearson-Longman.

Kalaycıoğlu, E. (1999). The shaping of party preferences in Turkey: Coping with the post-cold war era. New Perspectives on Turkey, 20, 47-76.

Kalaycıoğlu, E. (2021). Kulturkampf and voting behavior in Turkey: A key to Turkish party politics?. A. Çarkoğlu ve E. Kalaycıoğlu (Ed.). Elections and Public Opinion in Turkey: Through the Prism of the 2018 Elections (ss. 133-156) içinde. Routledge.

Moral, M. (2023). "Kültür çatışması (Kulturkampf): Coğrafi kutuplaşma ve seçmen davranışı ilişkisi üzerine bir deneme" A. Çarkoğlu, E. Erdoğan, and M. Moral (Ed.) Türkiye Siyasetinin Sınırları: Siyasal Davranış, Kurumlar ve Kültür - Ersin Kalaycıoğlu'na Armağan (ss. 185-205). İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.