Komplo Teorileri ve Oy Verme Davranışı



Alper Yağcı, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü


Tuğçe Erçetin: Merhaba, ben Tuğçe Erçetin, “Seçmen Ne İster?“ podcast serisine hoş geldiniz. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Alper Yağcı ile serimize devam ediyoruz. Hoş geldiniz.

Alper Yağcı: Hoş bulduk, merhaba.

T.E: Bildiğiniz gibi bugün sizinle “Komplo Teorileri ve Oy Verme Davranışı“ üzerine konuşacağız. Ama öncelikle isterseniz arada ismi geçen bu kavramı açıklayalım. Komplo teorileri denince ne anlıyoruz? Size göre komplo teorileri denildiğinde ne anlamamız gerekiyor?

A.Y: Komplo teorileri” dediğimizde karşımızda önce “komplo” diye bir şey var, değil mi? Nedir komplo? Birkaç kişinin bir araya gelip gizlice bir tertip düzenlemesi ve bu düzenlenen tertiplerin önemli sonuçlar yaratması. Şimdi dünyada komplolar yok mu? Var ve bunlar siyasal hayatı etkileyen komplolar da olabilir. Yani her büyük devletin birer istihbarat örgütü var mesela değil mi? Bunlar niye var, elleri armut toplamıyor. Bunların bir işi var. Bunların işi resmi olarak mesela o devletin güvenliğine karşı kurulan komploları ortaya çıkarmaktır, bozmaktır, gayri resmi olarak bunların kendileri de komplolarla iştigal edebilirler. Yani komplo diye bir şey var, ara sıra bunların bir kısmı önemli sonuçlar yaratabiliyor. Peki komplo teorisi nedir? Komplo teorisi bu komploların varlıklarını izlemeye çalışan, tespit ettiğini iddia eden, ve bu tespitler üzerinden böyle hayatımıza dair büyük olayları, büyük olguları açıklamaya çalışan bir düşünce biçimi. 

Şimdi, gerçekte birtakım komplolar var dedik. İşte suikastlar oluyor mesela değil mi? Başkan Kennedy öldürülüyor veya Türkiye'de 6-7 Eylül 1955 olayları oldu, bunun o zamanın iktidarının düzenlediği bir komplo olduğu bugün aşağı yukarı ortaya çıkmış durumda. Yani bazı komplo teorileri aslında makul ve makul olmanın ötesinde doğru da olabilirler. Niye bunları hâlâ komplo teorisi diyoruz? Çünkü o konudaki resmi ve/veya akademik bilgi o teoriyi büyük bir kesinlikle doğrulayamadıysa veya doğrulamadıysa bunun adı komplo teorisi olarak kalır, ama komplo teorisi olması başlı başına bir deli saçması olduğu anlamına gelmiyor. Demek ki teknik anlamı aslında bu: Bir komplo var diyorsunuz ve bunlarla ilgili teori ortaya atıyorsunuz. Bu teorilerden bazıları makul olabilir, bazıları isabetli bile olabilir. 

Ama bir de komplo teoriciliği veya komplo teorici zihniyet var, bu çok yaygınlaştı değil mi? Son yıllarda çok konuşmaya başladık, çok da rastlamaya başladık. Bu artık başka bir şey. Bu ne? Bu, her yerde komplolar görmek. Adeta bir paranoya aslında; her şeyi komplolar üzerinden, her şeyi komplo teorileriyle açıklama alışkanlığı. Bu tabii hiç sağlıklı bir durum değil, hatta psikologların da birey seviyesinde klinik düzeyde incelediği bir durum ve biliyoruz ki mesela her yerde komplolar gören, her şeyi komplo teorileri ile açıklamaya çalışan insanların birtakım bilişsel özellikleri var. Bunlar çok sağlıklı özellikler değil açıkçası ve bunların bazı biyolojik temelleri olduğu bile bazı araştırmacılarca ileri sürülüyor. Şöyle bir şey var mesela hani Rorschach testleri deniyor, değil mi? Psikologlar böyle bir görüntü gösterirler bize “burada ne görüyorsunuz” diye sorarlar. Buna benzer testler yapıldığı vakit; mesela aslında hiçbir anlamı olmayan, tamamen rassal olarak, belki bir bilgisayar tarafından özellikle rassal olarak oluşturulmuş birtakım görseller, uyaranlar içeren bir tablo gösterdiğimizde insanlara, burada bir örüntü algılama eğilimleri varsa, kimin daha çok örüntü algılama eğilimi varsa, o insanların komplo teorilerine daha çok inandığı görülmüş. Neden? Çünkü işte komplo teorisinin mantığında tam da bu var. Nedir? Siz aslında muhtemelen bir veri bağlantısı olmayan, tesadüfen bir araya gelmiş olabilen, farklı şeyleri kafanızda bir araya getiriyorsunuz ve diyorsunuz ki bunların gerisinde ortak bir plan var. Bunların gerisinde her şeyi tasarlayan ve gizlice perde arkasından harekete geçiren merkezi bir güç var diye, gerçekte var olmayan bir bir düzen, bir organizasyon tasavvur ediyorsunuz veya onu gördüğünüzü zannediyorsunuz. Ve aslında bayağı kişisel bir itiyad: Bazı insanlar biyolojik olarak neredeyse buna eğilimli, yani duvara baktığında duvardaki lekelerden bir örüntü algılama eğilimi daha yüksekse, o insanın komplo teorisine inanma ihtimali de daha yüksek gibi. 

Böyle bir yerden başladık ama tabii ki şu da var eğitim veya medyada yaygın olan dil, dolaşımda olan anlatılar, bunlar komplo teorilerini çok destekleyen, onları promote eden bir ortam oluşturuyorsa ve bu birtakım medya kuruluşlarınca olsun, birtakım başka güçlerce ileri sürülüyorsa sürekli, insanlar da bundan öğreniyorlar tabii ve komplo teorici olmaya başlıyorlar. Yani komplo teorilerinin kazandığı yaygınlık, biraz da kazanılmış, öğrenilmiş bir kültür halini alıyor ve son zamanlarda maalesef çok yaygınlaştı tabii ki bu.

T.E: Siz en başta hayatın her alanında komploların olduğunu söylediniz. 

A.Y: Olabileceğini.

T.E: Olabileceğini, aslında o da önemli bu arada ve siyasal hayatı etkileyen bunlarla ilişkili olan komplo teorilerinden bahsediyorsunuz ve bence buradaki en önemli vurgulardan biri de bazıları doğru ya da isabetli olabilir demeniz. Yani gri alan yaratıyor olması ve gri alanda kalanların da aslında davranışları etkileyebileceğinden de belki bahsedebiliriz. Biraz tabii o bahsettiğiniz medya gibi destekleyicilerin rolünü de anımsayarak. Belki buradan devamla şöyle de sorabilirim. Böyle bir gri alanda bırakıyor. Komplo teorileri bu anlamda oy verme davranışını etkileyebilir mi? Yani siyasal alanı da etkilediğini söylediniz, peki, bu gri alan oy verme davranışını etkiliyor mu?

A.Y: Tabii, çok önemli bir soru, birkaç soru var sanki burada değil mi? Şöyle düşünelim beraber. Komplo teorilerinin yaptığı bir iş, bizim için gördüğü bir görev var bizim kafamızda. Nedir? Anlaşılması zor olabilen, çünkü karmaşık ve pek çok kimliği belirsiz aktörün faaliyetlerinin ortak sonucu olarak gerçekleşen birtakım toplumsal dinamikler var. Piyasa ekonomisi dediğimiz şey başlı başına böyle bir şey mesela, değil mi? Her yanda binlerce, milyonlarca piyasa aktörü var. Her biri kendi başına bir şey yapmaya çalışıyor, kendi karını arttırmaya çalışıyor, sonunda bir fiyat ortaya çıkıyor mesela. Şimdi, bu fiyatı kim belirledi diye açıklamaya çalıştığımızda bu anlaması veya anlatması çok kolay bir şey değil. Özellikle sokaktaki insan için bunun cevabını çok sarih vermek belki de mümkün değil. Pek çok konu, - küreselleşen dünyamızda özellikle-  pek çok şey aslında bu şekilde cereyan ediyor, değil mi? Çok sayıda aktör var, her biri başka bir şey yapıyor ve sonunda birtakım gelişmeler ortaya çıkıyor. Sonunda dolar yükseliyor, Türk lirası düşüyor, veya sonunda işte bir pandemi ortaya çıkıyor ve herkesi etkiliyor. “Kim yaptı bunu?” sorusu çok doğal bir soru ve biz olguları hikayeleştirerek düşünmeyi seven canlılarız. Yani insan; hikâye anlatan, hikaye dinleyen bir canlı ve bu hikayelerde karakterler vardır. Ve karakterler ereksel, yani amaçsal hareket ederler, bir şey yapmak isterler, yaparlar. O yaptıkları da başka insanları etkiler. Böyle hikayeler arıyoruz. Bizim belki de doğal düşünme biçimimiz bu, ama etrafımızdaki bu karmaşaya baktığımız zaman, bu toplumsal hayatın karmaşasına, ki açık ekonomilerde yaşıyoruz, küreselleşmiş ülkelerde yaşıyoruz, başımıza gelen işlerin neden geldiğine parmağımızı böyle koyarak “işte bu yüzden geldi” demek kolay değil. Çok kolay anlatılar da yok artık elimizde. Mesela eskiden belki biraz daha bunları basitleştiren bazı anlatılar, bu sosyalizm olsun veya İslamcılık vesaire çeşit çeşit ideolojiler vardı. O ideolojiler çağı da biraz geride kaldığı için açıkçası kolay değil. Bu kolay olmayan, biraz akıl karıştıran, biraz da sinir bozan durum yani insanın başına gelenleri anlamaması, onun için bir öfke kaynağı da olabilir. Böyle bir ortamda komplo teorileri ne yapıyor? Bir sorumlu gösteriyor, sorumluluk için adresler gösteriyor. Diyor ki; göçmenler yaptı, diyor ki; Amerika yaptı, diyor ki; Yahudiler yaptı veya İslamcılar yaptı diyor veya muhalefet yaptı diyor. Veya iktidarın içerisinde birtakım beceriksizliklerden dolayı olmadı da, bunlar çok kötü niyetliler Türkiye'yi çökertmeye çalışıyorlar o yüzden oldu bu gibi, veya muhalefet için aynı suçlama mesela gündeme gelir. 

Bu da tabii seçim sath-ı mailine girmişken kullanışlı bir araç olabilir tabii değil mi? Çok kullanışlı bir araç haline getirilebilir. Özellikle de ortada birtakım sorunlar varsa ve, adını da koyalım şimdi, özellikle ekonomi konusunda çok sıkıntı var yıllardır. Bu sıkıntıların nedenlerini anlamak, anlatmak zaten zor. Buradaki sorumluluk istikametini en azından dağıtmak için kullanışlı. Çünkü doğal olarak burada beklenen istikamet, okların iktidardakine yönelmesidir çünkü yetki sizde, yöneten sizsiniz. O yüzden eğer tatmin edici bir sonuç yoksa burada tabii ki demokratik seçimsel bir ortamda sorumluluk atfı iktidardakilere doğru olmalı. Komplo teorileri burada tabii çok kullanışlı olabiliyor. Yani diyelim ki ekonomide istediklerimizi yapamıyoruz. Neden? Çünkü “ekonomimizin altını bilinçli olarak gizlice merkezi bir emirle oymaya çalışan bir takım karanlık güçler var”. Bu çok kullanışlı. 

Şimdi bu oy davranışını etkiler mi? Nasıl etkiler? Şöyle etkileyeceği, etkilediğini, etkilemekte olduğunu düşünüyorum. Bu normalde bu zamana kadar diyelim ki muhalefete oy vermiş bir insanı döndürüp de iktidara oy verdirmez. Yani iktidar, “muhalefet ekonominin altına oyuyor” dediği zaman buna bu zamana kadar muhalefet tarafında olagelmiş insanlar inanıp da taraf değiştirmeyecektir. Pek kimse bunlardan dolayı taraf değiştirmez zaten bence, ama şu belki olabilir: Zaten son yıllarda ekonomik kaynaklı, çeşitli olaylar kaynaklı iktidarın popülaritesinde bir aşınma var. Yani iktidar yıllardır biraz defansta aslında değil mi? Seçimlerdeki oy rakamları anlamında, çünkü zaten daha önce elde ettiği önemli kazanımlar oldu, Onları korumaya çalışıyor. Belli bir %50’ye kadar çıktı bir noktada, bunu korumaya çalışıyor. Yani işte bozulan ekonomi karşısında, pandemi karşısına vesaire, kayıplara uğramamaya çalışan bir defansif pozisyonda. Bu komplo teorileri o kaybı azaltmak, telafi etmek, o kaybı yavaşlatmak veya belki de durdurmak anında etki edebilir. Birtakım problemler var, normalde o problemlerin iktidar tarafından seçmenleri eksiltmesini bekleyebilecekken biz, komplo teorilerinin iyi bir şekilde kullanıldığı bir takım savunma anlatıları insanları ikna edebiliyorsa, en azından kafalarını karıştırabiliyorsa, iktidardan yüzünü çevirmesini bekleyeceğimiz seçmenler çevirmeyebilir. Biraz daha orada kalmaya devam edebilir veya en azından oy verme olasılıkları belki düşer, değil mi? Ama muhalefete oy vermezler çünkü muhalefet ve iktidar arasındaki oy geçişleri Türkiye'de çok kolay değil. Çok katı kimlikler var ve katı oy blokları var bildiğiniz gibi. O yüzden komplo teorileri bir oy değişikliği sebebi değil belki ama oy kaybını yavaşlatan bir savunma anlatısı olarak işlev görebilir diye düşünüyorum.

T.E: Şöyle anlamamız gerekiyor o zaman değil mi? Yani toplumsal karmaşa içerisinde cevap aradığınız veya nedensellik çerçevesinde açıklama gerektiren durumlarda daha çok veya anlatılarda karşınıza çıkıyor, özellikle belki sizin o kaygıyı azaltma vurgunuz da bu anlamda çok önemli. 

A.Y: Bilinmezliğin kaygısını azaltmak belki evet.

T.E: Evet, bu çok önemli o belirsizlik üzerinden ve karmaşa üzerinden daha çok görünür hale geliyor. Bir de şimdi mesela Türkiye bağlamını düşündüğümüz zaman işte pandemi, sizin bahsettiğiniz gibi derinleşen bir ekonomik krizin varlığı yıllardır, göç veya deprem gibi son 6 Şubat sonrasında içerisinde olduğumuz süreci de düşündüğümüz zaman aslında çok farklı bir belirsizlik, o bilinmezliğin olduğu durumlar da söz konusu. Seçim kısmına gelmeden önce belki biraz daha bu bilinmezliğin Türkiye çerçevesinde düşünüldüğü zaman ülkemizde genel geçer komplo teorileri nelerdir?

A.Y: Ülkemizde genel geçer komplo teorileri nelerdir? Bu tabii çok büyük bir soru, çünkü biraz şunu da hatırlamamız lazım: Son zamanlarda komplo teorilerinin çok sözünü etmeye başladık ve komplo teorisi terimini çok kullanmaya başladık ama belki de çok eskiden beri, yani her zaman insanların düşünce biçimlerinde hep olan bazı şeylerin adını artık komplo teorisi diye tekrar koymaya başladık. Nedir bu? Batıl inançlar var ve kabilecilik var. Kabilecilikten kastımız, “biz ve onlar”. Biz iyiyiz onlar kötü, biz soyluyuz onlar alçak, dışımızda bizim kötülüğümüzü isteyen bir dünya var ve bizim altımızı kazmaya çalışıyorlar. Şimdi bu çok ilksel bir hissiyat ve bu her zaman vardı, tarihin her evresinde buluruz ve bu hissiyatı desteklemeye yönelik birtakım hikayeler, anlatılar da hep anlatılmıştır. Bunlar işte bugün komplo teorisi adını vereceğimiz birtakım iddialar, yakıştırmaların özü aslında: “onlar” şöyle yapıyor. Veya birtakım olayların yüzeyde göründüğü gibi olmadığı vesaire değil mi? Tarih boyunca hep anlatılmıştır bunlar. Bu çok böyle yeni, şu an post-truth dediğimiz döneme özgü bir şey de değil ve bu kolaylıkla şuna de doğru da gidebilir: her türlü batıl inanç, her türlü bilimsel temeli olmayan, mantıki neden sonuç ilişkilerine dayanmadan yapıştırılan çeşitli yakıştırmalar. 

Şöyle bir örnek vereyim: Sosyal medyada sanırım bugün gördüm, yani dolaşıyor etrafta. Şimdi depremle ilgili yazmış, depremden doğrudan etkilendiği düşünülebilecek birtakım illeri yazmışlar. Tabii o seçilim de biraz keyfi yani orada hangi il dahil ediliyor, hangisi edilmiyor.  Bu illerin plaka numaralarını, orada dahil edilen illerin iki basamaklı plaka rakamlarını toplayınca 417 ediyor. Sanırım 417 de depremin yaşandığı saati, 4:17 saatini işaret ettiği için böyle bir soru işareti konmuş, “acaba ne oldu”? Bu dolaşıyor mesela sosyal medyada. Şimdi burada şu bile yok aslında, bir komplo iddiası bile yok, yani kendisinde yok en azından ama bunu izleyenler kafalarında bir şeyler yakıştırıyorlardır. İşte birtakım rakamlar atmış ortaya, 417’ye denk geliyor demiş, “acaba ne oldu” gibi böyle bir her şeyi düşündürebilecek bir soru sormuş. Burada mesela, “depremi Karayolları Genel Müdürlüğü yaptı” diye bir iddia yok, ya da en azından orada yazmıyor ya da plakalardan ne anlam çıkarmamız gerektiğine dair açıkça bir şey yazılmamış. O anlamda bir komplo teorisi, teknik anlamda bir komplo teorisi yok ama ne var,  garip birtakım rakamlardan bir örüntü görmek. Oradan da nasıl bir anlam çıkabilir diye biraz üzerine düşünecek olsak, burada nasıl bir neden sonuç ilişkisi olabilir ki? Yani plaka numaralarından rakamlar bir araya gelecek ve deprem de o saate denk gelecek. E bu nedir? Şimdi bu aslında çok klasik, çok ilkel, çok ilksel ve çok çok eskilerden beri insanların her zaman başvurduğu, her zaman zihinlerimizi zaman zaman meşgul eden batıl inançlardan. Komplo teorisi denilen pek çok şey aslında bu, yani daha az eğitimli insanların dünyayı anlamlandırmak için başvurdukları normalde var olmayan birtakım örüntüler. Zamanında şamanlar, büyücüler fal taşları atıyorlar ortaya ve onların aldıkları hizalardan aldıkları ilhamla bir hikaye anlatmaya çalışıyorlar ya, bunlara benziyor aslında komplo teorisi dediğimiz pek çok batıl inanç. 

Yani bu anlamda bu tarihsel olarak çok eskilere gidebilir. Türk toplumunda da mikro ve makro düzeyde yaygın olan, siyasetle ilgili olan olmayan pek çok inançla ilişkilendirilebilir. Tabii ülkede de genel geçer komplo teorileri deyince bunun en merkezinde şu algı vardır: Bizim ülkemizin, bizim halkımızın aslında çok daha müreffeh ve güçlü olması gerekirken, bir şekilde bizim ülkemize takılan çelmeler nedeniyle o arzuladığımız seviyeye bir türlü ulaşamamamız, bu çelmelerin de bize özgü olması. Yani diğer ülkelerin başına böyle şeyler gelmezken ne hikmetse hep bizim başımıza gelmek üzere kurgulanan, bütün dünya tarafından kurgulanan, herkesin bize karşı gizlice bir arada kurguladığı birtakım tuzaklar nedeniyle bizim hayatlarımız arzuladığımız kadar iyi değil. Aslında ülkemizde genel geçer bütün komplo teorilerinin merkez anlatısı budur. Sağdan soldan, aktörleri neler olursa olsun onu biçimsel özüne indirgediğinizde bulacağımız temel hikaye budur. 

Vaktimiz eğer olursa daha ayrıntılandırırdık ama: Daha eğitim seviyesi düşük insanlar daha çok inanıyor komplo teorilerine, bu genel dünyada böyledir. Türkiye'de bu doğrultuda biz araştırma yapmıştık; belli başlı komplo teorileri mesela “Lozan 2023’te bitiyor mu” gibi, bunlara çok genel düzeyde bir inanç gördük, çok yaygın. Toplumun yarısından çoğu sanırım şu an yanlış hatırlamıyorsam, Lozan 2023’de bitiyor diye biliyor ve eğitim seviyesi çok fark yaratmıyor. O da biraz mesela Amerika'da yapılan, sanırım Avrupa'da yapılan birtakım toplumsal araştırmaların aksine bir sonuç. Yani, Türkiye'de o kadar yaygın ki bu düşünce tarzı. Çünkü her katmanda ve her pozisyonda bunun kendi versiyonları var. Sağda da var solda da var çünkü zaten o sürekli kendini mağdur gören milliyetçi bakış açısı Türkiye'nin çok evrensel olarak paylaştığı, yani tüm Türkiye'nin paylaştığı bir kamu felsefesi. Bizim böyle çok kuvvetli bir milliyetçiliğimiz var ve o milliyetçilik ülkemizi çok biricik görme düşüncesine içkin: “bizim ülkemiz aslında çok özel, hem güzellikleriyle özel hem ülkenin başına gelen kötülükler çok özel ve bunlar bizim için özel tasarlanmış gizli kumpasların sonucu,” düşüncesi çok yaygın. En genel geçer komplo teorisi bu. Bunun da, dediğim gibi, sağdan soldan her siyasi harekette kendine özgü versiyonları ve biçimleri var.

T.E: Bulgularınıza değinerek şöyle bir şey de merak ettim, onu da sormak istiyorum. Türkiye'de mesela eğitim seviyesi gibi konuların aslında değiştirmediğini, aslında bir farklılık göstermediğini, biraz daha ortaklaşır bir pozisyona… 

A.Y: Evet, her eğitim seviyesinden insan komplo teorilerine inanabiliyor.

T.E: …Peki, bunu Türkiye bağlamında sizce nasıl açıklamak mümkün, nasıl değerlendiriyorsunuz?

A.Y: Dediğim gibi, biraz sanırım geçmişten beri gelen milli eğitim tedrisatımız bu biriciklik milliyetçiliği üzerine çok kurulu olduğundan. Bu yeni jenerasyonlarla değişecek mi? Değişir diye ümit ediyorum ama değişecektir de diyemiyorum, bilmiyorum yani açıkçası. Ama internet, işte dünyaya daha açık olma, yabancı dili daha çok öğrenme bu konuda biraz kafamızı açacaktır diye ümit ediyorum. Türkiye mesela yabancı dil hakimiyetinin çok az olduğu bir ülke. Özellikle eskiden daha da öyleydi. Bu anlamda biz çok içe dönük kalmışız çeşitli nedenlerden dolayı. Bizim akraba dillerimizi konuşan ülkelerle aramızda Demir Perde vardı, diğer bütün komşularımızla sorunlarımız vardı vesaire, kolay seyahat edemiyoruz, vize problemleri var. Türkiye Dünya’ya aslında belli açılardan, ekonomik açıdan çok bütünleşmiş bir ülke ama bu da çok eski değil aslında, son otuz yılda falan oldu belki. Kültürel olarak biz belli açılardan hala çok kapalıyız. Yabancı dil bilmiyoruz, yabancı dilden kasıt sırf İngilizce, Fransızca da değil yani mesela Arap ülkeleri hepsi beraber Arapça üzerinden mesela sınırları aşan bir iletişim kurabiliyorlar. Ya da Latin Amerika ülkeleri mesela değil mi? Bir Rus dil dünyası da vardır. Biz böyle sırf kendi dilimizi konuşan, o yüzden o Türkçemiz ile, güzel Türkçemizde yazılmış kısıtlı sayıdaki ve niteliği de maalesef kısıtlı kalan bir literatürü okuyan, zaten çok okumayan (literatürden kastımız burada hem yüksek, hem alçak literatür yani gazeteler, dergiler de), kendi kısıtlı kültür havuzu içerisinde bir şeyleri konuşan, tartışan bir toplum olduk çok uzun bir süre. Milli eğitim sistemimizde o biriciklik var. Ve her şeyi siyaset, siyasi organizasyon ve askeri organizasyon üzerinden çok açıklamaya teşne bir tarih dersi tedrisatı vardır değil mi? Yani tarih dersi deyince biz ne öğrendik? Bir toplumsal hayat, ekonomik tarih, bunları çok öğrenmedik. Hep komutanlar, birtakım komutanlar vardı. Onların yaptıkları planlarla bir şeyler olur veya olmaz veya düşman ulusların bize karşı yaptığı birtakım planlarla. Yani savaş ve  mücadele. O mücadelelerin de bireysel bir takım kararlar, organizasyonlar, gizli veya açık kararlarla hikayelenmesi. Yani açıkçası o eğitim sistemi zaten bizi böyle düşünmeye çok itiyor. O eğitim sistemi içerisinden yetişen kanaat önderleri, entelektüeller, onlar da çok uzaklaşamadılar. Sağcısıyla solcusuyla, hep bunu vurguluyorum. Mesela hani İslamcılar arasında zaten çok yaygındır, özellikle Museviler üzerinden kurulan, Siyonizm üzerinden kurulan komplo teorileri, ama  seküler milliyetçiler arasında da, solda da ulusalcı solda ki bütün Türk solu aslında belli bir ölçüde ulusalcıdır da denebilir belki. Eğitim sistemi, dünyaya açık olmamak, bunlar bence bunun ortak sebepleri. Belki de değişir, internetle, yeni jenerasyonla, daha fazla seyahatle ve daha fazla dil ortaklığıyla diye ümit ediyorum.

T.E: Peki bir yandan da Türkiye'den devam edecek olursak, şimdi bir de kritik bir seçim dönemine giriyoruz. Hem bağlamı çok yoğun yani karşılaştığımız belki de farklı türdeki krizleri de bir araya getiren bir bağlam söz konusu. Bu anlamda biraz kritik olduğunu vurgulamak istedim. Bu önümüzdeki seçimlerde sizce komplo teorilerinin etkisi olacak mı? Yani siz olmasını bekliyor musunuz? Eğer bekliyorsanız da hangi komplo teorileri daha etkileyici bir şekilde öne çıkabilir? 

A.Y: Bilmiyorum, basit cevabım bilemiyorum, ama şunu eklemek isterim. Komplo teorilerini çok duyacağız bence bu süreçte. Yani seçimler ne zaman olursa ve öncesindeki süreçte çok duyuyor olacağız. Seçim ertelenecek mi, erken seçim olacak mı, henüz o da belli değil ya, çok duyuyor olacağız ve bu siyasi anlatıları şekillendirecek, özellikle de sokakta. Bu ne demek? Bu anlatılar insanların oy davranışlarını etkileyecek mi? Şimdi daha önce söylediğim bir şeyi tekrar vurgulamış olacağım ama başka bir açıdan. Etkilemekten ziyade aslında belki de şöyle okumak lazım: İnsanların zaten vermiş oldukları bazı kararları, oy tercihlerini anlamlandırmak için kendilerine ve etrafındakilere anlattıkları açıklamalar olarak da düşünebiliriz bunları. Bir sebep olmaktan ziyade bir ifade ve bir yansıma, yani oy tercihinin sebebi olmaktan ziyade o tercihin yanında gelen “bu oyu niye veriyorum?” veya “niye hala böyle oy veriyorum?” sorularının bir açıklaması ve bir anlatısı gibi de düşünmek mümkün. Şu açıdan: dediğimiz gibi daha normal işleyen bir seçimsel rejimde iktidarı zorlayacak pek çok olay gerçekleşiyor, ekonomi vesaire ve deprem. Normalde iktidara yönelmesi gereken bir sorgulama, bir itiraz olması beklenirken, tabii bu zor bir durum bu zamana kadar iktidara gönül vermiş, oy vermiş bir insan için. Kolay bir psikoloji değil. Orada güvendiğiniz, sevdiğiniz, bir özdeşlik kurduğunuz bir adres var, o adresi böyle hemen sorgulamak istemezsiniz. Psikologlar buna cognitive dissonance derler, yani bilişsel dissonance, bilişsel ayrıklık: sevdiğiniz insana suçlama yöneltmek istemezsiniz. Burada bir açıklama getirmeniz lazım, hem kendinize hem işte sohbetlerde sorarlarsa eğer etrafınıza. Orada işte bu komplo teorisi mesela sizin için sarılacak bir şey olabilir, bir çare olabilir; “ya bu depremde çok yıkım oldu çünkü, çünkü şu yüzden” diye orada bir komplo teorisine sarılabilirsiniz. Sizin o sevdiğiniz ya da kafanızda aklamaya çalıştığınız, kendinize aklamaya çalıştığınız adresi mazur gösterecek, aklayacak, bir başka adresi o komplo teorisinde bulabilirsiniz. Bunu Amerika yaptı HAARP teknolojisiyle, veya yardım çalışmalarını bilmem şunlar engelledi vesaire gibi bir komplo teorisi, zaten yapmaya teşne olduğunuz oy tercihini anlatmanın, ifade etmenin bir yolu. 

Bitirirken, belki son sözlerimiz, genelleştirelim: İnsanların özel gündelik hayatlarında ya da birtakım sokak röportajlarında söylediği ve bize çok saçma gelebilen bazı şeyler oluyor bazen, değil mi? Duyunca “ya bunu nasıl söyler” diyoruz. Bunları da oy tercihin sebebi olarak değil, o tercihin sonrasında gelen açıklamalar, anlatılar, yani bu ben bunu vereceğim zaten, e niye vereceğim, onu anlatan bir hikaye gibi görmek daha açıklayıcı olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü “o kadar kötü kurulmuş bir hikâyenin üzerinden nasıl insanlar oy tercihi şekillendirir” diye şaşırıyoruz ama aslında oy tercihi daha derindeki daha başka süreçlerle zaten şekillenmiş, yıllardır şekillenmiş zaten, daha çok da kimlik üzerinden ve bir takım bencil ekonomik çıkarlar üzerinden. O değişmeyecek mesela, o oy tercihini niye değiştirmediğini anlatmaya çalışıyor insanlar ve anlatırken o kadar güzel hikayeler kuramadıkları için de bazıları çok saçma geliyor bize. Yani insanın kararlarının çok saçma sebepleri var gibi geliyorsa asıl sebepler o ifade ettiği hikaye olmayabilir. O hikaye yalnızca bir ifade, yani alınmış kararın sonucunda anlatılan bir hikaye gibi de görülebilir. Veya her ikisi de olabilir, yani bu ikisini bir arada değerlendirmek lazım diye düşünüyorum.

T.E: Sevgili Alper Hocam, aydınlatıcı sohbetiniz için çok teşekkür ederiz.

A.Y: Ben teşekkür ederim.

T.E: “Seçmen Ne İster?“ podcast serimizin bu bölümünü sonlandırıyoruz. Yeni konuklarımızla konuşmaya ve tartışmaya devam edeceğiz, herkese iyi günler dilerim.


Meraklısına Önerilen Okumalar:

Balta, E., Kaltwasser, C. R., & Yagci, A. H. (2022). Populist attitudes and conspiratorial thinking. Party Politics, 28(4), 625-637.

Eco, U. (2014). Prag mezarlığı. İstanbul: Doğan Kitap. 

Eco. U. Foucault sarkacı. İstanbul: Can Yayınları

Ganser, D. (2005). Nato'nun gizli orduları: Gladio operasyonları, terörizm ve Avrupa güvenlik ilkeleri. Güncel Yayıncılık.

Van Prooijen, J., Douglar, K.M. & Inocencio, C. (2018). Connecting the dots: Illusory pattern  perception predicts  belief in conspiracies  and supernatural. European Journal of Social Psychology, 48.