Dış Politika ve Oy Verme Davranışı



Mustafa Gökcan Kösen, İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü


Tuğçe Erçetin: Merhaba, ben Tuğçe Erçetin “Seçmen Ne İster?“ podcast serisine hoş geldiniz. Serimize İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Mustafa Gökcan Kösen ile devam ediyoruz. Hoş geldiniz.

Mustafa Gökcan Kösen: Hoş bulduk.

T.E: Bildiğiniz gibi bu bölümde “Dış Politika ve Oy Verme Davranışı“ üzerine konuşacağız. Dolayısıyla şöyle sormak istiyorum, dış politika seçimlerde oy verme davranışı üzerinde etkili midir? Etkiliyse nasıl etkilidir?

M.K: Öncelikle bu çok güzel bir soru çünkü dış politikayla iç politika konusundaki ayrımı doğru belirtmek gerekiyor. Bu bakımdan dış politikanın oy verme davranışı üzerindeki etkisini anlayabilmek için öncelikle dış politikadan ne anlıyoruz sorusuna ve dış politika kavramının içinde barındırdığı dinamiklere bakmamız gerekmektedir. Klasik tanım itibariyle dış politika; bir devletin sınırları ötesindeki devletlere yaptığı siyaset, uyguladığı siyaset olarak tanımlanabilir. Yani sınırlar ötesindeki politikaya biz dış politika diyoruz. Fakat, dış politika dediğimiz politika olgusu aslında politikanın bir uzantısıdır yani politikanın bir başka formudur; politikanın dışarıdaki uygulamasıdır. Fakat, burada önemli olan içeride kullandığımız kavramdan da anlaşılabileceği üzere neyin iç neyin dış olduğu konusudur yani neyin içeride neyin dışarıda olduğu konusu aslında dış politikanın oy verme davranışı üzerindeki etkilerini anlamamızda bize yardımcı olmaktadır. Şimdi iç ve dış arasındaki sınırların aslında çok esnek, geçişken ve değişken olduğunu söylememiz mümkündür. Aslında iç ve dış arasındaki bu sınırların belli durumlarda yok olduğunu, iç içe girdiğini ve politikanın aslında, uygulanan politikanın, uygulanmak istenen politikanın hem içi hem dışı etkilediğini söylemek mümkündür. Şimdi buradaki iç ve dış ayrımından bahsederken bir politik alandan da bahsediyoruz. Yani bir politikanın, bir olgunun, bir olayın ve yapılmak istenen bir şeyin iç veya dış ile alakalı olmasının getirdiği bir politik alan var ve bu politik alandaki ayrımı yapabilen erklerin gücü elinde bulundurduğunu söylememiz mümkündür. Bu erkler kimlerdir? İşte liderler olabilir, politik kişiler olabilir, bazı politik gruplar olabilir, bazı partiler olabilir veya başka erkler de buraya eklenebilir. Yani burada aslında demek istediğim şey bu politik alanı yönetebilen gücün aslında neyin iç ve neyin dışı olduğuna karar verebilme yetisidir. Bu bakımdan da aslında iç ve dış olayları ve politikayı doğal ve yapay olarak da nitelendirmemiz mümkündür. Burada demek istediğim şey bazı olaylar, bazı durumlar sınırlar ötesinde gerçekleşir ve bu sınırlar ötesinde gerçekleşen olaylar nelerdir? Doğal olarak bahsettiğim konuda globalleşme, ekonomik gelişmeler, iklim değişikliği, konjonktürel değişmeler, paradigma değişiklikleri, bu tarz konular aslında sınırlar dışında olan, gerçekleşen politikalardır. Aynı şekilde bazı durumlarda da yapay olarak nitelendirebileceğimiz durumlar söz konusudur. Bunlar nelerdir; işte bir ülkenin düşmanı kimdir? Bir ülkenin dostu kimdir? Bir ülkeyi kim destekler? Bir ülkenin komşularıyla olan ilişkileri veya diğer güçlerle olan ilişkileri nasıl yapılmalıdır? konuları aslında bizim dış politika hakkındaki tahayyülümüzün nasıl şekilleneceğini de belirlemektedir. İşte tam da bu iki konu arasındaki, az önce bahsettiğim başlıklar arasındaki, ilişkinin seçmen davranışı üzerindeki o etkisinden bahsedebiliriz çünkü aslında dış politika dediğimiz kavram etkileyen ve etkilenen bir kavram yani globalleşmeden etkilenen bir kavram ama Türkiye'nin mesela örnek vermek gerekirse Türkiye'nin içerisindeki bir olgu da aslında onun dış politikasını veya diğer ülkelerin dış politikasını da etkilemektedir. Bu bakımdan da sınırlar dışında gerçekleşen konunun aslında etkileyen bir kavram olduğunu söylememiz mümkündür. Şimdi bu bakımdan, buradaki siyasi alan bakımından, konuyu değerlendirdiğimizde dışarıda olan olgunun içeriye yansıtılması veya içeriye devşirilmesi aslında tam da seçmenin nasıl oy vereceğine dair bize ipuçları vermektedir. Yani dış politikadaki olan gelişmelerin, sınırlar ötesindeki olan gelişmelerin, kamuoyuna nasıl anlatılacağı, kamuoyunun nasıl ikna edileceği, kamuoyunun bu konudaki desteğinin nasıl alınacağına dair şeylerin aslında bu politik erk tarafından, gücü elinde barındıran, bu devşirme gücünü elinde barındıran kişiler tarafından yapıldığını söylemek mümkündür. Şimdi bu konuyu örnekleştirmek gerekirse Türkiye üzerinden bir örnek vermek istiyorum. Mesela  ‘Kudüs düşerse Ankara düşer’ şeklinde bir söylem var. Bu söylem mesela aslında tam bir içselleştirme olarak önümüzde durmaktadır. Yani Kudüs'le ilgili olan herhangi bir konunun Türkiye'deki iç politika dinamikleriyle alakalı olduğunu söylememiz mümkündür, bu söylemden yola çıkarak. Bu da bize aslında şunu gösteriyor, dış politikadaki olan gelişmelerin, sınırlar ötesinde olan gelişmelerin, iç politikada seçimler özelinde oy verme davranışı üzerinde insanların baktığı alanlarda çeşitli duyguların oluşmasına sebep olabilir. Yani Kudüs'ün düşmesi aslında bir korku barındırıyor ama bu korku iç politikada ‘Kudüs düşerse Ankara düşer’ şeklinde nitelendirilip aslında Ankara'nın düşmeyeceği güvencesiyle birlikte pekiştirilmeye çalışılıyor. Bu ne demek yani? Dış politikada gerçekleşen, gerçekleşebilecek veya öngörülen olumsuz bir durumun aslında içerideki olumlu bir durumla pekiştirilmesi ve insanların bu yönde, kamuoyunun ikna edilmesi, yani Kudüs'le ilgili yapılabilecek bütün politikaların iç politikadaki yansımasını burada bahsedebiliyoruz. Bu durumda da aslında işte dış politikanın iç politikadan ayrımının çok zor olduğunu ve bu bakımdan da geçişken sınırlara sahip olduğunu ve dış politika iç politika ayrımını yapmanın çok zor olduğunu söylemek mümkün. Burada söylemek istediğim diğer bir husus ise dış politikadaki konuların iç politikaya çeşitli duygularla devşirilmesi. Mesela, sınırlar ötesinde yapılan başarılı bir dış politikanın içe devşirilmesi aslında o zamanki siyasi elitlerin, hükümetin veya gücü elinde bulunduranların başarılı bir imaj çizmesine de sebep olmaktadır. Yani aslında dışarıda olan bir olayın içeriye başarıyla getirilmesidir veya dışarıda olan başarısız bir olayın çeşitli yollarla iç siyasette başarılı bir imaja büründürülmesi de aslında bu konunun bir parçasıdır. Umarım buraya kadar faydalı olmuştur.

T.E: Çok teşekkürler. Etkileyen ve etkilenen durumundan bahsettiniz. Bu belki buradan biraz Türkiye'ye de bakabiliriz. Bugünlerde Türkiye'nin dış politika stratejisi nedir? Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

M.K: Aslında Türkiye'nin bugünlerdeki dış politikasıyla ilgili çok olumlu bir şey söylemek mümkün değil çünkü az önce bahsettiğim iki kavramdan da yola çıkarsak, işte içselleştirme ve dışsallaştırma, İngilizcesi bildiğimiz üzere internalization ve dışsallaştırma externalization şeklinde. Bu içselleştirme ve dışsallaştırma yani sınırlar ötesinde olan bir konunun sınırları içine alınması veya sınırlar içerisindeki bir konunun sınır dışındaki politikalara devşirilmesi aslında bir kapasite gerektiriyor. Buradaki kapasiteden kastım nedir? Bu dönüşümleri gerçekleştirebilmek için içerideki ve dışarıdaki kamuoylarını ikna etmek gerekiyor. Fakat, günümüzde özellikle 2018 Başkanlık seçimlerinden sonra Türk dış politikasında ya da Türkiye'nin dış politikasında bu devşirme gücünün oldukça azaldığını, kapasitesinin düştüğünü söylemek mümkün. Bunun da temel sebebi aslında dış politikada olan olayların Türkiye'deki seçimler için, oy toplamak için ve kamuoyunun ikna edilmek için sürekli olarak içselleştirilmesi ve bu içselleştirilme döngüsünün belli bir süre sonra dış politikada çeşitli engellere sebep olmasından kaynaklanıyor çünkü her bir dönüşüm bir bedel ile geliyor ve bu bedel, aslında, buradaki bahsettiğim bedel, tekrardan bir politika kurmaya sebep oluyor. Bu da doğal olarak Türk dış politikasında bir savrulmaya sebep oluyor. Bu savrulmadan da kastım şu Türk dış politikasındaki hedeflerin ne olduğunu belirlememiz oldukça güç yani şu an Türk dış politikasının, Türkiye'de dış politikada, sınırları ötesinde, çoğu konuda neyi hedeflediğini söylememiz oldukça muğlak. Bu bakımdan da aslında bir izole olma durumundan da bahsediyoruz çünkü bu devşirme kapasitesi düştükçe aslında Türkiye'nin diplomasi alanında da geri kaldığını, ortaklarını, ittifaklarını ve çeşitli ilişkilerini de bu şekilde ilerletemediğini söylememiz mümkün çünkü dış politikada edinebileceği herhangi bir başarı, iç politikada iktidarın devam etmesine, gücünü sürdürmesine imkan sağlıyor ve aynı şekilde iç politikadaki herhangi bir gelişme direkt olarak dış politikadaki diplomatik konuları, diğer ülkelerle olan ilişkileri etkilediği için burada bir izole olma durumu yaratıyor. Fakat, iç ve dış politika arasındaki sınırların geçişken ve ayrılmasının zor olması nedeniyle Türkiye'nin bu kapasitesinin de aslında oldukça düştüğünü söylemek mümkün. Burada bir de tabii doğal olarak şeyi eklememiz gerekiyor. Türkiye'nin dış politikasına baktığımızda alanlardan bahsetmemiz gerekiyor. Bu alanlar nelerdir? İşte Karadeniz de çok uzun süredir gelen, 2014’te Kırım'ın ilhakı ile de başlatabileceğimiz, hatta daha önceye götürüp Gürcistan Savaşı’yla başlatabileceğimiz Karadeniz'de bir politika değişikliği var. Orada Rusya'yla ilgili çeşitli yürütülmeye çalışılan ilişkiler var. Aynı şekilde Kafkasya Bölgesi’ne baktığımızda Azerbaycan Ermenistan sorunu devam etmekte, Ortadoğu'ya baktığımızda Suriye İç Savaşı 2011’den beri Türkiye'nin neredeyse iç problemi haline gelmiş durumda ve dış politikada birçok konuda göçten ekonomiye kadar, birçok konuda Türkiye'nin dış politikadaki hamlelerin önüne geçmiş durumda. Aynı şekilde Irak'taki konu var. Akdeniz ve Doğu Akdeniz diye belki ayırabileceğiniz işte Mısır, İsrail ve diğer tarafta Yunanistan'la ilgili olan ilişkiler, Avrupa Birliği ile olan çok uzun süredir gelen ilişkiler, Amerika'yla bir inişli çıkılı belki bir aşk nefret ilişkisi diyebileceğimiz ilişkiler. Bunların hepsine baktığımızda bugünlerde aslında Türk dış politikasında bütün bu bölgelerde çeşitli çıkmazlara, çıkmaz sokaklara gittiğini belki söylemek burada daha doğru olabilir ve çıkmaz sokağa gitmek ne demek? Aslında olduğunuz yerden geri dönmeniz demek, olduğunuz yerden geri dönmeniz bir sonuca tekabül ediyor. Buradaki diğer bir konu, bu bölgelerden örnek vermek gerekirse, önceki soruyla ilintili olarak mesela Ukrayna Rusya savaşı sırasında bir tahıl koridoru anlaşması yapıldı ve tahıl koridoru anlaşması sizlerin de hatırında olacağı üzere Türkiye'nin çok büyük bir dış politika başarısı olarak aslında içselleştirildi ve bu çeşitli yollarla kamuoyuna anlatıldı, ve bunun gibi birçok gelişme de aslında önümüzde duruyor. Son olarak da aslında Türkiye'nin dış politikasındaki son dönemine baktığımız zaman biraz da savunmayla ilgili, savunma ve güvenlik üzerinden ilerleyen ve buradaki başarıları önceliklendirmeye çalışan bir dış politikadan da bahsetmek mümkündür çünkü bunun da şuradan kaynaklandığını düşünüyorum. Oldukça uzun bir süredir göç olgusuyla ve insani krizlerle karşılaşan Türkiye'nin bunu yeterince içselleştirdiği ve dışsallaştırdığını söylememiz mümkün. İçselleştirmeden kastım işte Türkiye'deki Suriyeli göçmenler veya diğer millete mensup insanların göç etmesi ve aynı şekilde Türkiye'nin bu göç olgusunu mesela işte Geri Kabul Anlaşması’yla “sınırları açarız” gibi söylemlerle birlikte Avrupa Birliği'ne karşı ve diğer ülkelere karşı bunu kullanması da aslında Türkiye'nin buradaki başarısını da bir nebze gölgelemiş ve bu konuda çıkmaz bir noktaya getirmiş diyebiliriz.

T.E: Dış politikanın seçimlerde yani oy verme davranışı üzerine etkisini konuşurken siz şey demiştiniz yani dış politikanın dinamiklerine değinerek özellikle iç ve dış arasındaki sınırların esnek olmasından bahsetmiştiniz. Belki tam da bu nedenle dış politikanın bugün konuşacağımız gibi farklı ve belki de biraz daha önemli kritik bağlamlarda etkili olması da söz konusu. Biraz o çerçevede Türkiye'nin gideceği, gitmekte olduğu seçimler üzerine bir soru sormak istiyorum. Önümüzdeki seçimlerde siz aslında bir genel çerçeve çizdiniz. Hangi dış politika gelişmelerinin seçmenin oy verme davranışı üzerinde etkili olmasını ve aslında nasıl bir etki olmasını bekliyorsunuz?

M.K: Bu çok güzel bir soru diğer sorular gibi çünkü az önce de betimlediğim üzere Türkiye dış politika konusunda biraz daha izole bir pozisyona gelmiş durumda ve bu bakımdan aslında dış politikada olabilecek bütün olumsuz gelişmelerin, iç politikaya yansıtılırken farklı şekillerde yansıtılmasını, daha hafif şekilde, yani farklıdan kastım, daha hafif, oy verme davranışını etkilemeyecek, daha doğrusu insanların oy verme tercihini etkilemeyecek şekilde kamuoyuna yansıtılmasını bekliyorum. Bu bakımdan az önce saydığım bölgelere de baktığımız zaman birçok gelişmeye gebe olan bir ülke. Fakat, bildiğiniz üzere Türkiye'de çok yakın zamanda çok büyük bir depremle karşılaştık ve burada benim dikkatimi çeken bir konu oldu. Hatırlarsanız daha öncesinde de Gölcük Depremi sırasında da Yunanistan çeşitli insani yardımlarda bulunmuştu ve Türkiye ile Yunanistan arasında bir yumuşama dönemine tekabül etmişti. Aynı şekilde Yunanistan bu depremde de Türkiye'ye oldukça yardımcı olmaya çalıştı ve bu Başbakanlık seviyesinde, Yunanistan tarafından Başbakan seviyesinde Türkiye'ye bir yumuşama mesajı olarak da iletilmeye başlandı. Halkların dost olduğunu, birbirimizden çok farklı olmadığımız, komşu olduğumuz gibi şeklinde Yunanistan'dan çeşitli demeçler geldi fakat bu demeçlere baktığımız zaman Türkiye'de bu demeçlerin Dışişleri Bakanlığı seviyesinde bir karşılık bulduğunu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından bu olgunun, bu diyalog çabasının bir şekilde karşılandığını görüyoruz. Aslında burada da bize şunu gösteriyor. Türkiye dış politika konusunda çeşitli öncelikleri olan ve bu öncelikleri bir şekilde, eğer kullanırsa veya başarılı olursa ve kullanmak isterse bunları kullanacağını söylemek mümkün. Bunlardan bazıları mesela Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki savaşta Azerbaycan'ın desteklenmesi konusu olabilir veya aynı şekilde Suriyeli göçmenlerin tekrardan Suriye'ye gönderilmesi veya başka ülkelere, işte tekrardan Avrupa Birliği'ne karşı kapıların açılması şeklinde bir dış politika yöntemi izlenebilir. Buradaki aslında benim söylemeye çalıştığım temel konu, dış politikada yaşanabilecek bir başarının, elde edilebilecek bir gelişmenin az önce söylediğim o çıkmaz sokaktan kolayca dönülebilecek bir gelişmenin iç politikada seçmenin oy verme davranışını pekiştirme üzerinden yani tercihini pekiştirmesi üzerinden tezahür edebilir. Diğer gelişmelerin seçmenin oy tercihini değiştirmemesi yönünde kullanılacağını düşünüyorum. Burada benim de çalışma alanım olan duygulardan da bahsetmek istiyorum, çok kısaca. Aslında bu da dış politikadaki gelişmelerin, iç politikaya farklı duygularla da yansıtılabileceğini söylemek istiyorum. Burada mesela dış politikada oluşabilecek herhangi bir başarının Türkiye'nin gururlu imajına, Türkiye'deki insanların güven duygusuna, Türkiye'deki insanların daha konforlu hissetmesine sebep olabilir. Yani başarı dediğimiz pozitif olumlu bir duygunun direkt başarı olarak değil de, farklı duygularla, farklı olumlu duygularla pekiştirilerek insanların önüne konulması durumu olabilir ama bunun aynı şekilde farklı bir durumu da olabilir. Diğer seçimlerde de karşılaştığımız üzere bir askeri operasyon ile, sınır ötesi bir askeri operasyon ile oluşabilecek korkunun aslında iç politikada mevcut iktidara veya mevcut siyasilere bir güven bariyeri oluşturmasını da bekleyebiliriz. Yani bir savaş döneminde insanların değişikliği talep etmeyeceğini ve aslında güvende hissetme duygularını bildiklerini tercih etmelerine neden olabilecek olumsuz duygunun, çeşitli yollarla olumlu duyguya devşirilmesini de aslında burada görebiliriz. Bu bakımdan Türkiye'nin dış politikasındaki gelişmelerin çeşitli yollarla seçmenin oy verme davranışı üzerinde etkili olabileceğini söyleyebiliriz.

T.E: Çok teşekkürler, hem keyifli sohbetiniz hem de değerli vaktiniz için çok teşekkür ederiz.

M.K: Ben çok teşekkür ederim, iyi çalışmalar dilerim.

T.E: “Seçmen Ne İster?“ serimizin bu bölümünü sonlandırıyoruz. Tartışmalarımız yeni konuklarımızla beraber devam edecek. Herkese iyi günler dilerim.


Meraklısına Önerilen Okumalar:

Aldrich, John H., John L. Sullivan, and Eugene Borgida. (1989). Foreign affairs and issue voting: Do presidential candidates ‘Waltz before a blind audience?. American Political Science Review, 83(1):123–41.

Baker, W. D., and J. R. Oneal. (2001). Patriotism or opinion leadership?: The Nature and origins of the ‘rally ’round the flag’ effect. Journal of Conflict Resolution. 45(5):661–87.

Risse-Kappen, T. (1991). Public opinion, domestic structure, and foreign policy in liberal democracies. World Politics. 43(4): 479–512.