Toplumsal Cinsiyet ve Oy Verme Davranışı



Pınar Uyan Semerci, İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü


Tuğçe Erçetin: Merhaba, ben Tuğçe Erçetin ”Seçmen Ne İster?” podcast serisine hoş geldiniz. Serimize İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Pınar Uyan Semerci ile devam ediyoruz. Hocam, hoş geldiniz.

Pınar Uyan Semerci: Hoşbulduk.

T.E: Hocam, sizinle öncelikle toplumsal cinsiyet nedir sorusuyla başlayalım.

P.S: Belki şöyle ifade edebiliriz; kadınlar ve erkekler arasındaki farklar nereden kaynaklanır diye düşündüğümüzde, bunun bir biyolojik temeli olduğu tartışmasına toplumsal cinsiyet kavramı başka bir bakış açısı getirerek katkıda bulunuyor. Toplumsal cinsiyet, aslında kadınlar ve erkekler arasındaki farkların toplumsal ve kültürel olarak nasıl inşa edildiğini anlamamızı sağlayan, bu perspektiften toplumu analiz etmemizi sağlayan bir kavram. Kadınlar ve erkekler arasında içinde yaşadığımız toplumun, kültürün inşa ettiği farklılıklara vurgu yapıyor. Yani kendi sosyalleşme sürecimiz içinde bu norm ve değerlerle toplumsal cinsiyetlerin, rol davranış kalıplarının öğrenilmesi, pekiştirilmesi ve bunu anlamaya dair bir çaba toplumsal cinsiyet kavramıyla bizim düşünmemize, bakmamıza, olayları değerlendirmemize araç olan önemli bir kavram diyelim, önemli bir anlayış. 

T.E: Aslında bahsettiğiniz geniş bir süreci de beraberinde getiriyor yani aslında bunu vurguluyor; davranış kalıpları, normlar gibi. Hocam, peki tabii bu sürecin bir parçası da seçim ve oy vermeyle ilişkili. Toplumsal cinsiyet seçmenin oy verme davranışını nasıl etkiliyor sizce?

P.S: Belki şunu söylemek gerekir; siyasal sosyalizasyonu anlamaya gayret ederken orada işte aile, arkadaşlar, okul, iş yerleri, dernekler, siyasal partiler, medyanın hepsinin bizim siyasal sosyalizasyonumuzun da etkisini anlamaya çalışıyoruz; bunu anlatmaya çalışmıştık. Burada da şöyle düşünebiliriz, işte bu toplumsal cinsiyet rollerinin oluşması tüm bu yapıların içinde oluyor. Yani örneğin; çoğu zaman, bir ailenin içine doğuyoruz ve o aile daha biz doğmadan önce odaları pembe-mavi boyayarak ya da çok ufak yaştan itibaren giymemiz beklenen renklerin egemen olduğu kıyafetleri, oyuncakları belirleyerek, çok küçük yaştan itibaren aslında nasıl olmamız gerektiğini toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinde bizlere öğretiyor. Ve bu roller, bu şapkalar aynı zamanda bizim normlarımızı, değerlerimizi hayatta sahip olduğumuz paradigmaları, bakış açılarımızı şekillendiriyor. 

Belki çok ufak şöyle bir not da düşmek gerekir; şu an seçime ve seçmen davranışına odaklandığımız için o detaylara girmiyorum ama şunu da söylememiz gerekir. İlgili yazında bu ikilik yani kadın ve erkek ikiliği üzerinden ele almanın da  artık çok eleştirildiğini, farklı cinsel yönelimler üzerinden tartışmaların, kuir  çalışmalarının  olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. Bu çok kıymetli eleştiriler farklı şekillerde dünyayı okumamıza, eleştirmemize, kendimiz ve kendi içinde yaşadığımız toplumsallığa da farklı gözlüklerle bakmamızı sağlıyor. 

Şimdi bizim konumuza döndüğümüzde yani seçmenin oy verirken nasıl karar verdiğine ve burada toplumsal cinsiyet farkının önemli olup olmadığı sorusuna döndüğümüzde literatürde farklı çalışmalar var. Hem Türkiye'deki yazında hem de uluslararası yazında ama şunu söyleyebiliriz; yani daha ziyade siyasal katılım alanındaki ya da siyasal alanda kadının varlığının sınırlılığıyla ilgili çok kapsamlı çalışmalar buluyoruz. Ama seçmen profili,  oy verme ve  toplumsal cinsiyet konusundaki çalışmalar nispeten daha sınırlı. 

Bu çok anlaşılabilir. Çünkü gerçekten de var olan toplumsal roller, özellikle bakım, bebeklikten yaşlılığa tüm bakım ihtiyacında kadınların üzerine düşen roller, eğitime erişimdeki kısıtlar, hem sosyal sermaye hem var olan bütün koşulların toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yol açtığı durumlarda kadınların aktif olarak siyasal alanda var olmaları ve kendi ihtiyaçlarını, kendi taleplerini siyasal gündeme taşıyabilmeleri hiç kolay olmuyor. O yüzden seçmenleri konuşmaya gelene kadar bizim siyasal katılım açısından, yasal olarak eşit olan seçme ve seçilme hakkından yararlanma açısından baktığımızda var olan Türkiye'deki eşitsizlikleri konuşuyor, bu alanda yapabilirlikleri nasıl arttırabildiğimizi ele alıyor olmamız gerekiyor. Yani içinde yaşadığımız toplumsal koşullar şu an için kadın ve erkek arasında hâlâ eşitsizlikleri gösteriyor ve var olan bazen de görülmeyen, artık çok normalleştirilmiş birtakım pratiklerimiz bu alandaki eşitliğin oluşmasını engelliyor ve tabii ki bu konular gündeme gelmedikçe bu konular konuşulmadıkça sistemimiz kadınların dahil olmasını sağlayacak daha kapsayıcı bir şekilde gelişemiyor. Yani bir tür kısır döngüden aslında bahsediyoruz. 

Biraz daha daraltıp odağımız olan seçmen davranışlarına baktığımızda, mesela, Pippa Norris’in bir çalışması burada en çok referans verilen çalışmalardan biri: Toplumsal cinsiyete bağlı bir fark var mı sorusunu soruyor. Kadın ve erkeğin oy verme davranışında farklılığa baktığı çalışmada şunu görüyoruz,  toplumsal cinsiyet tek başına değil ama yaş faktörünü devreye soktuğumuzda önemli bir etki oluşturuyor. Çalışmasında genç kadınların daha farklı bir oy verme pratiğine geçtiğini ve bu gözlükle yapılan analizlerin önemli şeyler aktardığını göstermeye çalışıyor. 

Benzer bir biçimde, Türkiye'deki çalışmalara baktığımızda da genelde çok belirleyici olmadığını görüyoruz. Seçmenlerin nasıl karar verdiğini, ne üzerinden oy tercihine karar verdiğine baktığımızda işte örneğin; eğitim düzeyi ya da dindarlık düzeyi gibi faktörlerin çok daha belirleyici olduğunu söyleyebilirken, demografi başlığının altında baktığımız toplumsal cinsiyet farklılıklarının o derece belirleyici olmadığını görüyoruz. Fakat, burada demin Norris’in çalışmasına referansla söylediğim, birbirini etkilediği durumlar var mı diye baktığımızda, yani örneğin; eğitim düzeyi ve toplumsal cinsiyete beraber baktığımızda karşımıza daha farklı bir resim çıkabiliyor. Bu önemli bir nokta; kesişimsellik diye bir kavram kullanıyoruz. Kesişimsellikle kastettiğimiz de yani kadın olma haliyle, diyelim ki sosyo-ekonomik düzeyi daha kırılgan bir gruptan olmanın üst üste gelmesi ile oluşan etkiyi anlamaya çalışmak. Yani seçmen grupları açısından, seçmenlerin nasıl karar aldığı açısından baktığımızda bu tür değişkenlerle toplumsal cinsiyetin nasıl ilişki içinde olduğuna bakmak ufuk açıcı olabiliyor.

T.E: Hocam, bahsettiğiniz kesişimsellikler ve Türkiye'deki belki İstanbul Sözleşmesi'nin süreci çerçevesinde bir sorum daha var. Önümüzdeki seçimlerde bu iki çerçeveden düşündüğümüz zaman toplumsal cinsiyet rollerinin seçmenin oy verme davranışı üzerindeki etkisinin ne ve nasıl olmasını bekliyorsunuz?

P.S: İstanbul Sözleşmesi hakikaten önemli bir konu oldu. Kutuplaşma başlığında da aslında konuşmuştuk. Bazı konular kutuplaştırıcı konular haline gelebiliyor. Biraz da işte partilerin tutumları burada kimlikleşmiş parti taraftarlığında kişileri farklı yerlere yerleştirebiliyorlar. Bu, şu açıdan çok önemli, bizim yaptığımız bir araştırmada bulgumuz şuydu; aslında kadına yönelik şiddet, tüm toplum tarafından bir sorun olarak kabul edilmiş bir konu. Ben bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kadına yönelik şiddetin olmaması gerektiği konusunda bir uzlaşının olması önemli bir ilk adım diyelim. Fakat, sonrasında İstanbul Sözleşmesi’ne dair tartışmalar, Türkiye'nin bu işte duygusal kutuplaşma dediğimiz ortamının içinde farklı partilerin pozisyonlarıyla ilişkilendirilerek kavramsallaştırılmaya, düşünülmeye başlanıyor. Bu noktada belki önemli aşamalardan biri, önemli gelişmelerden biri tam da bu tür konuların, yani herkesin ortak sorun olarak gördüğü, ortak dert olarak gördüğü soruların bu kendi fanusumuzun, içinde olduğumuz o “bizlik” hanesinin içindeki davranış pratiklerinden daha bağımsız düşünebilme hâline geçebilmemiz. İstanbul Sözleşmesi’yle olan tartışmanın, Türkiye'nin o iki ya da üç kutuplu hâlinde bir tarafa, bir kutba düşmeden, çözüm için hayati olarak kadına yönelik şiddet konusunda hiç taviz vermemenin bir yansıması olarak düşünülmeye, tartışılmaya başlanması. Ve bu noktada da İstanbul Sözleşmesi'ne sahip çıkmanın bir taraf olma olmadığını, ortak sorun olarak görülen kadına yönelik şiddete karşı bir durum olduğu konusunda uzlaşıya varmak gibi. 

Bunların hiçbiri çok kolay süreçler değil. Ama belki işte seçime giderken, uzlaşılabilecek birtakım noktaları bulabilmek, konuşulabilecek, tartışabilecek bu kadar kutuplaşmış bir alanda Türkiye'nin temel sorunlarından biri olarak, acil olarak müdahale edilmesi, durdurulması gereken konulardan biri olarak, bu şiddetin sona erdirilmesi için düşünülebilecek, tartışma alanı olarak, bir adım olarak görülebilecek bir nokta. Yani bir uzlaşı alanı olarak biz görmüştük bu ortak dertlerin ortak sorunların ifadesini, belki böyle bir yerden bir tartışma başlatmak mümkün olabilir ve belki kadınların burada, yani kadın seçmenlerin burada bu konu üzerindeki tarzı, tavrı, ısrarı bir ortaklık yaratabilir. 

Demin bahsetmeye çalıştığım bakım politikaları da aslında bence böyle bir alan. İşte bir bebek doğduğunda başlayan, bebeğe nasıl bakılacak, nasıl bir süreçle sorusu? Bu ailenin içinde, eğer kadın çalışıyorsa ya da zaten kadının çalışması norm olarak kabul görülüp, buradaki ihtiyaç nasıl karşılanacak sorusu sorulduğu anda aslında biz bakım politikaları ile yüzleşiyoruz. Ve çoğu zaman her aile kendi özeli içinde maddi durumu el veriyorsa başka şekilde çözmeye çalışıyor, geniş bir aile modeli varsa bir destek varsa bazen anneanneler, babaanneler devreye giriyor ama aslında hepimizin ortak olan bir sorununu bireysel düzeyde çözmeye çalışıyoruz ve bazen de çözemiyoruz ve bu başka bir tür yaşam şeklini getiriyor. 

Özetle, belki bu seçimde, bu tartışmalarının bütün bu toz dumanın içinde kadınların kendi yaşamlarını belirleyen ve şekillendiren ihtiyaçları konusunda ortak taleplerini, seslerini daha duyurabileceği ya da en azından siyasal partilerin onların bu ihtiyaçlarını görebileceği bir perspektifi sağlamak çok hayati. Burada kesişimselliği yine vurgulamak gerekiyor çünkü ortak sorunlar olsa da tabii bütün kadınlar bu sorunları ya da bütün aileler bu sorunları aynı şekilde çözebilecek yapabilirliklere sahip değiller. Sosyo-ekonomik durum, eğitim durumu ya da işte demin tartışmaya çalıştığımız  var olan başka tür siyasal ya da başka kimlikler burada devreye girip ön plana geçebiliyor. Parti aidiyeti çok güçlü olan bir kadın için bu konularda nasıl bir politika izlendiğinden daha çok o partiyle kurduğu aidiyet, duygusal bağ daha önemli, daha kuvvetli olabiliyor. Ama bu herhalde hepimizin üzerine düşünmesi gereken bir nokta. 

Var olan siyasal gündemi, ajandayı aslında her bir ihtiyaç çerçevesinde tekrar kurgulayabilmek ve toplumsal cinsiyet rollerini düşünürken, toplumsal cinsiyet rollerinin de içselleştirilmiş ama yaşarken oldukça ciddi eşitsizlikleri deneyimlememize yol açan noktalarını da çözebilmek adına siyasal partilerden daha farklı talepleri isteyebiliyor olmak. Bu, tabii, dediğim gibi bir tür kısır döngü çünkü bunu talep etmek bile başta zaman olmak üzere belli birtakım imkanlara sahip olmayı gerektiriyor.

T.E: Pınar Hocam, düşündürücü ve oldukça aydınlatıcı sohbetiniz için çok teşekkür ederiz.

P.S: Ben teşekkür ederim.

T.E: “Seçmen Ne İster?“ serimizin bu bölümünü sonlandırıyoruz. Yeni tartışmalarımıza yeni konuklarımızla devam edeceğiz. Herkese iyi günler dilerim.

Meraklısına Önerilen Okumalar:

Inglehart, R., & Norris, P. (2000). The developmental theory of the gender gap: Women’s and men’s voting behavior in global perspective. International Political Science Review, 21(4), 441-463.


Norris, P. (1996). Mobilising the 'women's vote': The gender-generation gap in voting behaviour. Parliamentary Affairs, 49(2), 333-343.


S. Çakır (2019) Erkek kulübünde siyaset İstanbul:Sel Yayıncılık.

Uyan Semerci, P. Erdoğan, E. (2021). İstanbul sözleşmesi hakkındaki algılar: Kadına yönelik şiddetin yaygınlığında uzlaşma, sorumlulukta ayrışma” REFLEKTİF Sosyal Bilimler Dergisi, 2(1), 165-176.


Uyan Semerci, P. (2023). “Demokrasi krizini değerlendirirken yapabilirlik olarak siyasete katılım” Türkiye Siyasetinin Sınırları: Siyasal Davranış, Kurumlar ve Kültür – Ersin Kalaycıoğlu’na Armağan Ali Çarkoğlu, Emre Erdoğan, Mert Moral (der.) İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.