Patronaj ve Oy Verme Davranışı
Özge Kemahlıoğlu, Sabancı Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü
Tuğçe Erçetin: Merhaba, ben Tuğçe Erçetin, “Seçmen Ne İster?“ podcast serisine hoş geldiniz. Serimize Sabancı Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Özge Kemahlıoğlu ile devam ediyoruz. Sevgili hocam, hoş geldiniz.
Özge Kemahlıoğlu: Merhabalar, çok teşekkür ederim. Davetiniz için de çok teşekkür ederim.
T.E: Biz zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Bildiğiniz gibi bugün sizinle “Patronaj ve Oy Verme Davranışı“ konusunu ele alacağız. İlk soru ile başlamak istiyorum. Özge Hocam, patronaj sistemi nedir?
Ö.K: Teşekkürler, çok detaya girmek istemiyorum, tabii daha eski toplumlardan gelen bir terim bu. Geleneksel toplumlarda kaynaklara sahip kişilerin sunduğu imkanlar, koruma karşılığında kaynaklara sahip olmayan kişilerden aldıkları hizmetler şeklinde genel olarak nitelendirdiğimiz bir ilişki bağlarından aslında ortaya çıkmış bir terim. Ama sonra tabii günümüzün toplumlarında daha farklı içeriklere sahip oluyor ve özellikle devlet kaynakları tabii çok temel bir yer alıyor ve çok basit bir şekildeşu şekilde de düşünebiliriz, devlet kaynaklarını ulaşımda erişimde kişisel ilişkilerin rol oynaması diye düşünebiliriz ve bu ilişkiler çerçevesinde kurulan siyasi ilişkileri de içermekte. Seçmeni birebir etkilediği durumlar var, bazen dolaylı etkilediği durumlar var. Onları daha detaylıca konuşabiliriz ama mesela çok basit bir şekilde ya da çok tipik bir örneğini düşünürsek; bir siyasi partinin merkezi hükümeti ya da yerel hükümeti kontrol etmesi sonucunda, örneğin bir kamu iktisadi kuruluşunda daha eski tip patronaj ilişkisinde ya da günümüzde örneğin yine bir kamu kuruluşunda iş verme karşılığında oy beklemesi, mesela bu çok tipik bir örneği. Şu anda hala çok etkili bir patronaj ilişkisi midir? Emin değilim ama hâlâ örneklerini görüyoruz. Mesela daha farklı biçimler alabiliyor. Birazdan yine detaylı olarak bunları anlatabilirim ama bu mesela tipik bir patronaj ilişkisini örnek verilebilir. Günümüzde mesela farklı biçimlerinden örnek verirsek, sosyal yardım alma karşılığında bu sosyal yardıma erişimde aracılık oynayan adaya, siyasi kişiye ya da siyasi partiye oy verme şeklinde düşündüğümüz bir örnek de olabilir. Bunun etrafında tabii diğer siyasi ilişkiler de şekilleniyor. Yani kaynağı kontrol eden siyasi kişi, siyasi parti olabiliyor, arada aracılar kullanabiliyor. Bu aracılarla ilişkileri sayesinde ya da vasıtasıyla seçmen kaynağa ulaşabiliyor ve bunun karşısında en basit örneği oy vermesi beklenebiliyor. Tabii orada mesela incelediğimiz detayları var. Yani bundan kim faydalanıyor? Hangi tür seçmenler faydalanıyor? Tam olarak hangi amaçlarla partiler bu kaynakları dağıtıyor gibi detaylarına da bakıyoruz. Örneğin partiye çok yakın olan kişiler mi bu patronaj kaynaklara ulaşmakta öncelik sağlanıyor? Yoksa partiye yakın ama tam olarak da çok bağlı olmayan seçmenler mi faydalanıyor gibi soruları da araştırıyoruz. Aslında çok basitinden bakarsak, patronaj da bir kayırmacılık anlayışı var. Kişilerin, seçmenlerin, vatandaşların bazı kaynaklara ulaşmakta zorluk çekmesinden şekillenerek bir kayırmacılık anlayışıyla bazı kişilere öncelik tanınarak, eşit haklarla değil de bu önceliklere göre kaynakların dağıtılması olarak düşünebiliriz. Bunun karşılığı tabii siyasi beklentiler oluyor. Bunun en basiti seçmenden oy almak daha farklı detayları da olabiliyor.
T.E: Hocam, ilk başta siz kaynaklara ulaşımda ve erişimde kişisel ilişkilerin rolünden, bununla beraber günümüzde sosyal yardımlardan ve kayırmacılıktan bahsettiniz. Dolayısıyla bahsettiğiniz noktalar her kritik dönemde veya seçim döneminde de öne çıkabilir. Bu anlamda belki şöyle devam edebiliriz, patronaj sistemi seçmenin oy verme davranışını nasıl etkiliyor?
Ö.K: En basit açıdan bakarsak bu verdiğimiz kaynağı, mesela işe alarak bu kişiyi vatandaşı hükümete bir sonraki seçimlerde de oy vermesi beklentisi üzerine şekillenmiş bir ilişki olabilir ama tabii burada bazı sorunlar çıkıyor mesela, yani sorunlar tabii toplumsal açıdan sorunlar var, bir de bu kaynağı dağıtan parti ya da kişi açısından sorun var çünkü mesela bu işi alıyor, sonra diyelim ki memur pozisyonu işte kalması yasalar tarafından korunuyor. Şimdi bu işe aldıktan sonra aldığı vatandaşın seçimde oy vereceğinden nasıl emin oluyor? Şimdi orada tabi çalışmalar detaylanıyor tam olarak anladığımızı da söyleyemeyebiliriz. Farklı teoriler var mesela nasıl olabilir? İşe alındıktan sonra işini kaybedeceği tehlikesini bir hissiyat olarak bu kişiye vermek, yani gerçekte aslında bunu koruyabiliyor olsa da ama “sen bize destek olmazsan işte işten atılırsın” hissiyatını vermek. Burada mesela parti örgütlerinin bir rol oynayacağını düşünebiliriz. Yani partiler ve siyasi kişiler bu vatandaşlarla çok yakın ilişkiler içerisindeyse bu görüşün daha inandırıcı olabileceği, yani yasal kaynaklı, yasal sisteme göre işi korunabilse de bu kişinin bunu kaybedeceği düşüncesinin oluşturulması kişinin oy verme davranışını değiştirebiliyor ama bu her zaman etkili olabilir mi? Hangi durumlarda etkili olabilir diye çalışıyoruz, araştırıyoruz ve burada tabii partinin yerel örgütünün etkisi önemli oluyor çünkü kişisel bağlar, yani burada bu düşüncelerin mesela işini kaybedebileceği düşüncesini oluşturmak için kişisel bağlar önemli oluyor çünkü bu konuşmalarda mesela ilerideki beklentileri oluşturmada bu kişisel bağların ve o etkisi ve inandırıcılığı bazı durumlarda daha kuvvetli oluyor bazı durumlarda daha az etkili oluyor. Mesela başka bir önemli konu verilen kaynağın önemi, iş çok önemli tabii ki çünkü kişinin geçimi buna bağlı ama mesela işler ekonomik liberalleşme ile daha az etkili oluyor. Mesela onun yerini yardımlar aldı, biraz önce de konuştuğumuz gibi. Yardımların önemi de tabii ki yoksullukla ve eşitsizlikle artıyor. Yoksulluğun, eşitsizliğin daha yüksek olduğu toplumlarda yardıma olan ihtiyaçtan dolayı yardımı kaybedebileceği hissinin yaratılması tabii bu tip bir patron ilişkisi daha etkili bir şekilde oy almasına sebep olabiliyor çünkü ne oluyor? Belki iktidar değişse, işte hükümeti kontrol eden yerel hükümeti de kontrol eden parti değişse yardımı alan vatandaş yine almaya devam edecek ama bu “kaybedersin” hissinin yaratıldığı durumlarda seçmen davranışını değiştirmemeye daha meyilli olabiliyor, çünkü belki başka ekonomik politikalardan memnun değil, belki hükümetin ya da yine yerel belediyeyi kontrol eden partinin diğer politikalarından memnun değil ve partisini değiştirmek istiyor ve başka birisine oy verecek ama eğer “ben bunu kaybettiğimde, seçmen davranışımı da değiştirdiğimde, oyumu değiştirdiğimde ve bana bunu sağlayan parti hükümeti kaybettiğinde ben de yardımı kaybederim” diye bir düşünce oluşursa tabii bu değişikliği yapmaya daha az meyilli oluyor. Şimdi buna tabii ki normalde eşit hakların olduğu bir durumda hükümetin, partilerin, bu kaynakları kontrol eden siyasetçilerin böyle bir hakkı yok ama toplumda oluşan normlara, inanışlara göre bunun olabileceği düşüncesi oluşturulabiliyor ve gerçekten olabiliyor, çünkü aslında herkesin hakkı olsa da dağıtımda etkili olan, farklılıklara yol açabilecek, kayırmacılıklara yol açabilecek olan uygulamalar oluyor ve bunları ne kadar çok deneyimlerse vatandaşlar ve birbirlerine anlatırlarsa daha da çok etkili olabiliyor. Tabii burada mesela başka aykırı örnek ya da buna karşı olan örnekler etkili olabilir mesela yerel hükümet değişir, yerel hükümet değişimi sonucunda sizin destek verdiğiniz, tuttuğunuzda diyebiliriz parti hükümeti kontrol etmese bile yine de kaynakları almaya devam edebilirsiniz. Bunu deneyimleyen bir vatandaş belki merkezi hükümette de partisini tercihini değiştirmeye daha meyilli olabilir. Dolayısıyla, bu gibi deneyimler, inançlar, normlar insanların beklentilerini de etkileyerek seçim tercihlerine, oy verme tercihlerini, aldıkları kaynaklara göre değiştirmelerini neden olabiliyor. Bazen de yine Türkiye'de çok fazla bunu görmüyoruz aslında ama başka siyasi sistemlerde, oy verdiği partiyi değiştirmektense oy verme davranışını, yani seçime gitme ve oy kullanma davranışında etkili olduğu da düşünülebiliyor. Tabii Türkiye'de genelde seçimlere katılım yüksek olduğu için bunun çok da etkili olmadığını düşünebiliriz ama belki de zaten burada yüksek seviyede katılımın sağlanması da bu parti bağları da önemli olabilir çünkü genel olarak siyasi bağları kuvvetli olan işte genelde de parti örgütüyle iletişimde olan vatandaşların daha çok katılımı beklenebilir. Belki de uzun vadede bu yerelde mesela mahallelerde bu tür siyasi ilişkilerin olması ve bunlarda kaynakların kullanması tabii katılımı da genel olarak yükseltiyor ve dolayısıyla oy verme davranışını etkiliyor olabilir ama en temelinde tabii baktığımızda, alınan kaynak, devlette kaynağa ulaşımda partilerin, siyasetçilerin etkili olduğunu düşünüyorsa ve bunu kaybetmekten korkuyorsa vatandaş tabii ki oy verme davranışını buna göre yönlendirebiliyor, bu da tabii ki daha da eşitsizliklerin artmasına neden olabiliyor.
T.E: Hocam, yerel örgütlerin etkisine de değindiniz, Türkiye'de özellikle üç şehirde diyelim, bu anlamda 2019 yılında değişiklikler yaşanmıştı ve tabii derinleşen bir yoksulluğun etkisinden de bahsetmek mümkün. Bu bağlamı da düşünerek ya önümüzdeki seçimlerde, Türkiye'de patronaj sisteminin seçmenin oy verme davranışı üzerindeki etkisinin nasıl olmasını bekliyorsunuz? Ya da böyle bir etkiden bahsetmek mümkün mü?
Ö.K: Evet, aslında çok önemli bir soru ama birazcık da tahmin yürütmesi zor bir soru, çünkü zaten patronaj çalışmaları Türkiye'de çok çok fazla değil, çok çalışılan bir konu ama çok fazla değil. Dolayısıyla, bazı çalışmalarda araya çok zaman giriyor. Mesela 2011’de Selim Erdem Aytaç Hoca ve Ali Çarkoğlu Hocaların yaptığı bir araştırma var, 2011 seçimlerinden önce ve liste deneyi kullanarak seçmenlerin %35’inin aslında devletten bir maddi kaynak beklentisiyle oy verme davranışının etkilendiğini gösteriyor. Ama şimdi tabii hep epey bir zaman olmuş. Bu zaman içerisinde mesela nasıl bu ilişkiler değişmiş? ve şu anda seçmenler arasında yüzde kaçı bu şekilde bir oy verme davranışı gösteriyor, bunu zaman içinde takip edemedik. Şimdi genel koşulların değişmesinin etkisine bakarsak, biz bunu nasıl etkileneceğini düşünürüz. Aslında iki türlü bir etki var. Bir tanesi ekonomik krizin, devletin dağıtabilecek kaynakları azaltması; ikincisi ekonomik krizden dolayı vatandaşların bu kaynakları daha çok ihtiyaç duyması. Dolayısıyla, iki tane farklı yönde etki eden değişiklik olduğunu düşünebiliriz. Tabii ki, bütçe daha çok zorlanıyor ekonomik krizden dolayı ama kaynaklar hâlâ dağıtabiliyor ama eskisine göre daha az dağıtılabiliyor. Bunu da tabii tam olarak bilmiyoruz, belki bazı imkanlar zorlanarak hâlâ seçimlerden önce özellikle ya da uzun vadede yine yerel örgütler kullanılarak bu kaynak dağıtımına devam ediliyor ve bu da tabii ki patronajın etkisini sürdürmesini sağlıyor ama özellikle yine ekonomik kriz sonucunda devletin bu yardımları, vatandaşların yardımlara ihtiyacı ve devlete bağımlılığı daha da artıyor. Dolayısıyla, bu yandan da bunun daha da öneminin artacağı düşünülebilir. Dolayısıyla, seçimlerde yine patronajın etkili olması clientelist ilişkilerinin etkili olmasını ben beklerim. Mesela, başka yine ülkelerden baktığımızda yine böyle ekonomik kriz yaşayan ülkelerden baktığımızda örnekleri mesela Meksika örneği önemde çalışılmış bir ülke olarak, ekonomik krizin sonrasında hemen etkili olmadı ve bir zaman sonrasında yani yapılan değişikliklerle etkili olduğu gösterilmiştir, ama tabii Türkiye'de devletin ekonomideki yeri çok fazla değişmedi ya da hatta azalacağına arttı son yıllarda. Bu mesela varlık fonu, burada devletin ekonomide oynadığı rol liberalleşme döneminde azalsa da kaynakları kontrol etme anlamında daha da artabiliyor ekonomik krize rağmen. Bu durumda patronaj siyasette önemini kaybeder mi? Açıkçası çok zannetmiyorum hatta yine vatandaşların bağımlılığı açısından artacaktır diye düşünüyorum. Yine yoksullaşma ve eşitsizliğin artması açısından. Ama başka bir açıdan da bakarsak, mesela 2019 seçimlerinden önce yaptığımız bir araştırma vardı. Burada gördüğümüz, İstanbul'da belediyelerden yardım alanların, seçmenin %25’i kadar bir kısmını oluşturduğuydu. Dolayısıyla, mesela İstanbul'da belediyelerin çok önemli rol oynadığını biliyoruz, farklı alanlarda yardım sağlamak açısından ama tabii 2019’da ne oldu? Belediyeyi kontrol eden parti değişti tabii bunun sonrasında biz birebir bir çalışma yapmadık ama dışarıdan yaptığımız gözlem bu yardımların devam ettiği ve aynı kişilerin aslında yardım almaya büyük bir ihtimalle devam ettiği, dolayısıyla, bu kişilerde nasıl bir deneyim olmuş olabilir? Evet, başka bir parti yerel hükümeti kontrol ediyor, ben yardımlarımı kaybetmedim. Dolayısıyla, aslında belki de başka nedenlerle artık oy vermeyi tercih etmediğim partiye belki gerçekten de oy vermeyebilirim çünkü yardımlarını kaybetmekten korkmuyorum. Bu tür bir deneyim yaşadıysa seçmenler belki de clientelismin patronajı seçmenlerde bağımlılık yaratan etkisinden kurtulmuş olabiliriz. Evet, yardımlar maalesef ki devam ediyor çünkü içinde olduğumuz koşullarda, ekonomik krizde yardımların devam etmesi gerekiyor ama belki de onlara ulaşımda kayırmacılık daha azalma potansiyeline sahip olabilir. Bunu da vatandaş deneyimlediği için kendisini bağımlı hissetmiyor olabilir. Dolayısıyla, seçim davranışını buna bağlamaktan vazgeçebilir diye olumlu bir beklentimiz de olabilir.
T.E: Özge Hocam, aydınlatıcı sohbetiniz ve değerli vaktiniz için çok teşekkür ederiz.
Ö.K: Ben çok teşekkür ederim davetiniz için.
T.E: “Seçmen Ne İster?“ serimizin bu bölümünü sonlandırıyoruz. Tartışmalarımız devam edecek. Herkese iyi günler dileriz.
Meraklısına Önerilen Okumalar:
Güneş-Ayata, A. (1992). CHP: örgüt ve ideoloji. Gündoğan Yayınları.
Komşuoğlu, A. (2009). Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için mi - Dağınık bir siyasetin topluma sunduğu elde kalan tutkal: Klientalist ağlar. Toplum ve Bilim Sayı, 116.
Kurtoğlu, A. (2012). Siyasal örgütler ve sivil toplum örgütleri bağlamında hemşehrilik ve kollamacılık. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 67(1).