Kürtler Nasıl Oy Veriyor?



Cuma Çiçek, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü, DİSA


Tuğçe Erçetin: Merhaba, ben Tuğçe Erçetin. ”Seçmen Ne İster?“ podcast serisine hoş geldiniz. Bugün serimize Cuma Çiçek ile devam ediyoruz. Sevgili hocam hoş geldiniz.

Cuma Çiçek: Merhabalar, hoş bulduk.

T.E: Hocam, sizinle “Kürtler Nasıl Oy Veriyor?” konusunu konuşacağız. Öncelikle şu sorumu sormak istiyorum, seçmen davranışından farklı ya da bağımsız bir Kürt oy verme davranışından genel olarak bahsedebilir miyiz? Böyle bir durum söz konusu mu?

C.Ç: Hem bahsedebiliriz hem bahsedemeyiz. Yani bu konuda Bilgi Üniversitesi yayınlarından çıkan bir çalışma var; “Türkiye Seçimi Atlası” Hasan Hoca’yla sanırım Murat Hoca’nın, isimleri yanlış hatırlamıyorsam, kaleme almış olduğu bu çalışma ve 1950’den 2007’ye kadar yapılmış olan seçimlerin bir sayısal analizini yapıyorlar ve burada temel soru şu; Türkiye'nin siyasi coğrafyası hangi dinamikler üzerinden şekilleniyor. Şimdi, buraya baktığımızda iki ana eksen olduğu görülüyor yani Türkiye'deki seçmenlerin davranışlarını belirleyen. Bunun bir tanesi; zenginlik-yoksulluk olarak ya da sınıf olarak tanımlayabileceğimiz bir dinamik, diğeri ise Kürtlük ve Türklük olarak tanımlayabileceğimiz bir dinamik ve iki hocamızın tespitine göre bu altmış yıllık trende baktığımızda kabaca bu iki eksen üzerinden Türkiye'nin üç tane siyasi coğrafyası var. Bunun bir tanesi Fırat'ın doğusunda Kürt coğrafyası, daha çok Kürt siyasetinin biraz belirleyici olduğu ya da ana rakip olduğu bir alan var. Diğeri kıyı şeritleri, Adana'da Mersin’den başlayıp İzmir'e kadar uzanan bir şerit. Üçüncüsü ise Orta ve Kuzey Anadolu Bölgesi, kıyı şeritlerinde daha merkez sağ ve merkez sol partiler oy alırken, özellikle Orta Anadolu'da ve Kuzey Anadolu'da sahanın sağ partileri esas olarak yani seçmen desteğini alıyorlar. Burada belirleyici olan bir diğer mesele yoksullukla zenginlik meselesinin aynı zamanda bir sekülerlik-dindarlık eksenine de denk geldiği ya da başka bir açıdan biraz metropolleşme, kentleşme ve kır ilişkisine de biraz denk geldiği ya da başka bir açıdan işte devletin destek verip kalkındırdığı ve biraz daha sınırlı destek verip kalkındıramadığı bölgeler arasındaki bir denkleme denk geldiğine dair bir tablo var. Buraya baktığımızda bu sınıfsal ilişkiler ya da sekülerlik- laiklik bağlamında aslında Türkiye'deki Kürt seçmenin tutumu Türkiye genelinden çok farklı değil. Yani Türkiye'de sınıf meselesi, yoksulluk, zenginlik meselesi ne kadar etkili ise ya da laiklik, dindarlık, sekülerlik meselesi ne kadar etkiliyse Kürt coğrafyasında da o kadar etkili. Ama bütün bu denklem içerisinde Kürt meselesi üzerinden oluşmuş Kürtlük ve Türklük hallerinin kendisi de ve buna dair siyasetin ve devletin tutumu ya da Kürt itirazının diyelim tutumu da Kürt seçmenlerin davranışlarını belirleyen özgün dinamiklerden bir tanesi ve bu dediğim gibi bir anlık bir tablo değil, 60 yıllık trend okunmasından ortaya çıkan bir durum.

T.E: Hocam, siz iki ana eksenden bahsettiniz; sınıf ve Kürtlük-Türklük dinamiği ve başka kesişimselliklerin de olduğunu yani sekülerlik-laiklik gibi ve bence çok önemli son vurgunuz yani bunun bir altmış yıllık trend olduğu, ana bağlı olmadığı, yeni bir durum olmadığı üzerinden söylediniz. Tam da belki buradan devam etmek daha anlamlı olacaktır. Altmış yıllık bir trend diyoruz. Peki, bu süreç içerisinde, bu geniş süreç içerisinde Türkiye'de Kürtler oy verirken neye dikkat ediyorlar? Mesela hangi konular öne çıkıyor?

C.Ç: Zaten bu iki eksene baktığımızda Kürt seçmene davranışını belirleyen ana eksenler yani bir tanesi bahsettiğim yoksulluk ile zenginlik. Burada altını çizeyim yani bütün Türkiye tablosu içerisinde Kürt coğrafyası zaten yoksulluk bağlamında da en gerilerde. Devlet Planlama Teşkilatı’nın 1960’lı yılların sonlarından başlayıp, bugüne kadar hazırlamış olduğu sayısız rapor var ve bu raporların tamamında Türkiye'de bölgesel eşitsizlik çok önemli bir dinamik olarak gözükür. Dolayısıyla, bu yoksulluk ve zenginlik meselesi belli ölçülerde kimlik meselesiyle de iç içe geçen, birbirini üreten şeyler . 2017 yılındaki, en son yapılan, illerin ve bölgelerin sosyoekonomik gelişmişlik araştırmasına bakarsanız, dedim ya daha önce de Devlet Planlama Teşkilatı’nın yapmış olduğu araştırmalardı. Son dönemde en son Kalkınma Bakanlığı mıydı Sanayi Bakanlığı mıydı tam hatırlamıyorum ama Bakanlıkların sürdürmüş olduğu bir çalışma. Ya buralarda da baktığınızda bölgesel eşitsizlik ve Kürt coğrafyasının bu eşitsizliğin en gerisinde, en, dezavantajı noktasında olduğunu görürsünüz. Oysa bu sınıf meselesi bir genel dışında, Türk kimliği ile iç içe geçen bir mesele ve bu seçmen davranışında belirleyici olan bir mesele. Belki ilk başta altını çizmem gereken bu. 

Ama ikinci olarak sanırım yani bir Kürtlük hali, Türkiye'nin bir Kürtlük hali deneyimi var ve bu Kürtlük hali ortalama bir Kürt seçmenin davranışını etkiliyor ama burada da yeni bir parantez açayım, Kürt seçmeni dediğimiz de homojen bir seçmen değil, önce onun altını çizelim, çok heterojen bir yapıdan bahsediyoruz. Yani sınıfsal açıdan da Türkiye toplumu ne kadar çeşitli ise Kürtler o kadar çeşitli ya da dinsel açıdan işte Kürt Alevileri var, Sünni Alevileri var, Yezidi Aleviler var ya da dinsel açıdan Kürtlerin daha işte Kurmanci konuşan tarafları var, Zazaki konuşan kesimleri var; tarımla uğraşan Kürtler var; kırsal alanda yaşayan Kürtler var; metropol de yaşayan Kürtler var. Dolayısıyla, aslında baktığımızda oldukça karmaşık bir yapılanma ama bu yapılanma içerisinde sınıfın yanı sıra Türkiye'nin Kürt meselesi ve Kürtlükle ilgilenme halinin kendisi de Kürt seçmenin davranışlarını belirleyen ana dinamiklerden bir tanesi. Ama orada da parantez açmak isterim. Şimdi yani Kürtlerin gündelik hayat deneyiminin kendisi birtakım farklılaşmalar yaratıyor. Burada da belki altını çizmem gereken temel mesele, Kürtlerin coğrafyaları, yani Türkiye'de Kürt itirazının ya da Kürtlük üzerinden politik tutum alma halinin farklı coğrafyaları var. Bunu çok geneline bölersem herhalde üç temel coğrafya var. Bunun bir tanesi Kürtlerin çoğunlukta olduğu, Kürt bölgesi dediğimiz Fırat’ın doğusu. İkinci olarak metropoller, bugün ortalama on bir ilde Kürtler en azından seçim sonuçlarını belirleyecek düzeyde oyları var. İşte %10 bandında İstanbullunun sembolüdür belki %10-%12 bandında bir Kürt itirazının seçim sonuçlarını belirleyebildiğini görüyoruz. 

Üçüncü olarak da daha işte Kürtlerin azınlık, çok daha sınırlı sayıda olduğu küçük iller diyebiliriz. Ama Kürt bölgesinin kendisinde bile alt bölgeleri var. Yani örneğin bunların işte en az on, on bir ilde hatta on iki ilde bunu belki şöyle tanımlayabilirim; bugün HDP’nin temsil etmiş olduğu ana akım Kürt siyasetinin bir hegemonik güç olduğu, işte ortalama %50 ve üstü oy aldığı bölgelere baktığımızda Kürt kimliği üzerinden oluşmuş politik gerilimler, devletin Kürtlükle kurmuş olduğu ilişki biçimleri ya da Kürtlüğe dair taleplerin bastırılma hali bu bölgelerde biraz daha belirleyici bir unsur ve burada bir hegemonik Kürtlük halinin kendisi, yani devletin Kürtlükle kurmuş olduğu ilişkinin kendisi seçmen davranışını belirleyen ana dinamiğe dönüşmüş durumda. Ama bu bölgenin yanı sıra ben buna biraz şey diyorum yani işte ana akım Kürt siyasetinin bir hegemonik denge gücü olduğu ikinci coğrafyada diyorum. Buradan en azından iki üç tane siyasi hareketin rekabet içerisinde olduğunu görüyoruz. Örneğin Kars gibi bir yerde Ayhan Bilgen üç blok içerisinden seçilebildi %27’lik bir oyla. Çok uzatmayayım, üçüncü bölge biraz Kürt kimliği etrafındaki itirazın daha ikinci planda kaldığı iller var. Yani örneğin Bingöl gibi, örneğin Şanlıurfa gibi, Kürt itirazının kendisi Kürt seçmenin ortalama %15’i ile 35’i arasındaki bir kesimini biraz daha etkiliyor ya da birincil faktör olarak işlev görüyor. Daha sonra Sivas’tan başlayıp işte Antep'e oradan belki Adıyaman'a işte Maraş'a kadar uzanan, Kürt coğrafyasının en batıdaki çeperinde ise aslında Kürt kimliği siyasal atmosferde siyasal tercihlerde biraz daha pasif yani daha belirgin olmayan bir dinamik olarak işlev görüyor. Yani dolayısıyla Kürt seçmeni dediğimizde de aslında farklı coğrafyalarda şekillenen, farklı gündelik deneyimlerin etkilemiş olduğu farklı davranış tipleri var açıkçası. Bu anlamıyla da burada bir homojen bir davranış tipinden bahsetmek mümkün değil ama bugün çok kabaca geldiğimiz noktaya bakarsak, ortalama on Kürt seçmenin altısı minimum diyelim kişisel tercihini yaparken seçimlerde esas olarak devletin ve siyasetin Kürt kimliğiyle kurmuş olduğu ilişkiye bakıyor ve burada aslında biraz itiraz üzerinden bir pozisyon alıyor. Kalan dördü ise yine aslında bu kimliği belli ölçülerde içermiş durumda ama bu kimlik birincil değil daha çok ikincil dinamik ve çoğu durumda merkezdeki bir partiyle iş yapmayı, merkezdeki bir partinin bölgesel uzantısı olmayı ya da bölgesel uzantısı olan aktörlerle iş yapmayı tercih eden bir kimlik. Bu örneğin işte sembolik olarak söylersem iste CHP’ye destek veren Alevi Kürtlükle bazen ifadesini buluyor ya da işte AK Parti'ye destek veren ve İslami kimliği çok daha fazla ön planda olduğu Sünni kimlik biçiminde kendisini ifade ediyor. Biraz uzun ve karmaşık bir cevap oldu ama kusura bakmayın, buyurun.

T.E: Hocam gayet anlaşılır, ağzınıza sağlık, üstelik çok da düşündürücü bence. Bir sorum daha var, aslında çok bildiğimiz bir gerçekliğe dair bir soru. Türkiye'deki Kürt seçmen bildiğimiz gibi parti kapatmalar deneyimini ve siyasi tutuklanmaları ne yazık ki çok yaşamış bir kitle ve HDP’nin kapatılması ve siyaset yasağı getirilmesi gibi konular bu süreçte de tekrardan gündeme geldi. Tüm bu gelişmeler, tüm bu var olan belki de sürekliliğini koruyan tartışmalar, Kürt seçmenin önümüzdeki seçimlerde oy verme davranışını sizce nasıl etkiler? Nasıl bir değerlendirmeniz olur bu konuda?

C.Ç: Buna iznin olursa biraz geniş bir cevap vereyim. Bana sorarsanız Kürt meselesinin ana dinamiğini oluşturan şey devlet şiddeti. Bu şiddetin de en az üç yüzü var. Yani biraz Galtung’a referans vererek; bunun bir tanesi yapısal şiddet, işte ekonomi eşitsizlik olmak üzere aslında gündelik hayattaki her türlü eşitsizlikten bahsedebiliriz, yapısal şiddet dediğimiz zaman bugün son dönem yapılan çoğu çalışma teyit ediyor. Ortalama işte on Kürt gencinin yedisi sekizi gündelik hayatta ayrımcılığa maruz kaldığını ifade ediyor. Yani bu bahsettiğim yapısal şiddetin yansımalarından bir tanesi. Diğeri doğrudan şiddet yani aslında Kürtlere dönük doğrudan şiddet de var. Şimdi yayını yaptığımız bugün 21 Mart, Nevruz günü ben de şimdi Diyarbakır’dayım. İşte şu an Nevruz’un meydanında Kemal Korkut’un resmini görürsünüz. Nevruz alanına girmeye çalışan bir gencin polis kurşunuyla öldürüldüğü bir deneyimi Kürtler hafızalarında kodlamaya başladılar. Bir yerde duruyor. Bu şiddet çoğu durumda işte 80’deki Diyarbakır Cezaevi'nden tutun da işte Kemal Korkut’a kadar uzun bir tarihsel eksene oturtabilirsiniz ama yani Kürtlerin doğrudan şiddete maruz kalma halleri de var. Üçüncü olarak da yani Kürtlere dönük olan bu şiddetin örneğin bölgesel eşitsizliğin normal olduğu doğal olduğu bunu meşrulaştırmaya dair her türlü dil, bilgi biçimi, hissetme, duygulanma hali gibi daha geniş bir bağlama oturabileceğimiz bir sembolik şiddet meselesi. Şimdi dolayısıyla Kürt meselesi yani Kürt kimliğinin inşasına baktığımızda esasında şiddet üzerine inşa olmuş ve bu şiddetin yaratmış olduğu yaraların çok belirleyici olduğu bir politik Kürtlük hali var Türkiye'de. Şimdi bu tarihsel bağlama baktığımızda dolayısıyla bu Kürtlük hali üzerindeki yapısal şiddet, kültürel şiddet ya da doğrudan fiziki şiddetin kendisi Kürt kimliğini yeniden üreten bir dinamik. Tamamı bahsettiğim yarayı büyüten ve yerel üzerinden politikleşmiş kimliği biraz daha güçlendiren ve yaygınlaştıran bir dinamik. Tarihsel seyre de bakarsanız işte 90’larda başlayan legal Kürt siyasetinin seyrine bakarsanız işte %4-5’lerden başlayan 6’lara kadar uzanan bir geleneğin bugün yüzde ortalama 12 bandına oturduğunu görüyoruz belli ölçülerde ya da bugün bu %12’nin dışında kalan ve çoğunlukla AK Parti'ye oy veren Kürtlerin tutumuna baktığımızda son altı yedi yılda bu kesimin AK Parti'den uzaklaşması, AK Parti'ye mesafe almasının temel dinamiklerden bir tanesini yine son yedi yıl içerisinde Kürt meselesinde bu şiddet, güvenlik ve tırnak içerisinde içerisinde terör söyleminin yeniden gündeme gelmesinde çok ilişki olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla bu geniş tarihsel bağlama baktığımızda şiddet meselesi yani Kürt siyasal alanının ya da işte Kürt siyasi coğrafyasının şekillenmesinde, seçmen tutumlarında herhalde ilk sırada yer alan dinamik diyebiliriz. Dolayısıyla bugün parti kapatmayı bu denklem içerisine yerleştirmek lazım. Kanaatimce böylesi bir eğilim Kürt sokağındaki itirazı artıracaktır ya da dediğim gibi şiddet üzerine şekillenmiş kimliği daha da güçlendirecektir. Daha somutta düşünürsek yani genelde bu tür toplumsal hareketler dışarıdan bir şiddete maruz kaldığı zaman, dışarıdan bir zorlamaya maruz kaldığı zaman bir içe kapanma halinin güçlendiğini görürüz ya da içerideki farklılıkların biraz daha ertelendiğini, iç tartışmaların biraz daha geriye bırakıldığını ve bu dışarıdan gelen baskıya karşı bir arada durma hissiyatının daha da güçlendiğini görüyoruz. Yani somut denkleme gelirsem yani seçim sonuçlarını etkiler mi bu kapatma davası? Zaten bu konuda ben Kürt seçmenin çok alternatifsiz kalacağını düşünmüyorum. HDP’de bu konuda zaten oldukça ne diyelim farklı eğilimi içinde barındıran birden fazla kurumsal yapıyı içinde barındıran bir çatı partisi HDP ve farklı bileşenleri var. Onun dışında HDP’nin ittifak kurmuş olduğu bildiğiniz Emek ve Özgürlük Cephesi ittifakı var. Burada da farklı partiler var. Dolayısıyla bir yandan zaten bütün bu parti kapatmaya karşı bir gelenek de var, yani sürekli bir kapatılıp yeniden açılan, yan yollar bulan, farklı alternatifler inşa eden bir gelenek var. Bu gelenek muhtemelen yeniden kendisini sürdürecektir ama öte yandan dediğim gibi, bu baskı muhtemelen bu gelenek etrafındaki kapanmayı, kenetlenmeyi hatta kendi içindeki farklılıkları, konuşmayı, tartışmayı ertelemeyi güçlendirecektir diye düşünüyorum. Belki son iki cümleyle şunu söyleyebilirim, muhtemelen böylesi bir eğilim gelişirse zaten AK Parti'nin liderlik etmiş olduğu Cumhur İttifakı'na karşı mesafe almış Kürt seçmeni daha fazla mesafe alacaktır. Belki burada şu olabilir, bunu belki daha uzun bir denklem içerisinde tartışmak lazım ama çok kısaca söyleyeyim. Son yedi yıldır Kürt sokağında başka bir hava var 15 Temmuz'dan bu yana hatta belki onun biraz daha öncesine gidersek kent çatışmalarından bu yana Kürt sokağında çok hâkim olmasa da siyasete mesafe koyan, siyasetten umudunu kesmiş bir eğilim var, bir taban var. Bunun oranı kaçtır derseniz size çok somut bir cevap veremem ama işte ortalama 99’dan 2015 yılına kadar on altı yıllık bir barış sürecinden sonra Kürtler arkalarında yıkılmış şehirler, binlerce hayatını yitirmiş genci bıraktılar ve on altı yıllık barış hikayesinden sonra bu kadar büyük bir yıkımla karşı karşıya kalmak insanlarda, siyasete, siyasi aktörlere karşı güveni çok köklü bir şekilde zedeledi. Dolayısıyla bu güven kaybını yaşayan kesimlerde böylesi bir parti kapatma biraz boykot eylemini güçlendirebilir yani kişisel düşüncem zaten muhtemelen parti kapatmayı düşünen aktörler de biraz buraya yatırım yapıyorlar. Bunun HDP’nin %12’sinin bir ikisi midir; üç dördü müdür çok bilemem ama Kürtler içerisinde zaten bu siyasete mesafeli, umudunu kaybetmiş kesimlerde boykot eğilimini de güçlendirebilir eğer HDP kapatılırsa.

T.E: Sevgili Cuma Hocam, çok önemli noktalara değindiniz. Hem aydınlatıcı sohbetiniz hem de değerli vaktiniz için çok teşekkür ederiz.

C.Ç: Tuğçe Hanım, ben çok teşekkür ediyorum davetiniz için, çok sağ olun.

T.E: ”Seçmen Ne İster?“ serimizin bu bölümünü konuğumuz Cuma Çiçek ile sonlandırıyoruz. Farklı konuları ele almak ve tartışmak bizlerin gündeminde olacak ve devam edeceğiz. Herkese iyi günler dilerim.

 

Meraklısına Önerilen Okumalar:

Çiçek, C. (2017). Kurds and elections under the AK Party’s rule: The shifting internal and external borders of the Kurdish political region. In Authoritarian politics in Turkey, (eds.). Başer, B. & Öztürk, E.. London & New York: I.B. Tauris.